Story of Seasons serisi, ruhumu dinlendiren ender isimlerden bir tanesi. İstersen kısa aralarda eline al, istersen saatlerce kaybolmak için oyun arıyor ol; bir Mavi Tüy almana bile gerek kalmadan aşık olunacak kadar sıcak ve samimi bir deneyim sunuyor bu seri. 2025 yılının ikinci yarısına girmişken, “sıcacık” bir oyuna fena halde ihtiyaç duyuyordum. Neyse ki Story of Seasons: Grand Bazaar tam da doğru zamanda çıktı ve o ihtiyacı karşılayan tatlı bir dokunuş oldu.
Bilmeyenler için: Bu video oyunu, seriye tamamen yeni bir oyun olarak katılmıyor. Kendisi aslında 2010 yılı çıkışlı Harvest Moon DS: Grand Bazaar oyununun yeniden yapımı. Geliştirici ekip, işi konsollara modern bir dille uyarlarken öyle çok şey elden geçirmiş, öyle isabetli düzenlemeler yapmış ki çoğu zaman “eski toprağı sürmektense” baştan yaratılmış gibi hissettiriyor Story of Seasons: Grand Bazaar oyununun kendisi.
İlk göze çarpan fark, görsellerdeki sıçrama. Zephyr Town artık serinin o sevimli üslubunu koruyan, tertemiz üç boyutlu dokularla gezebileceğin bir güzelliğe kavuşmuş. Dünyayı daha “canlı” hissettiren bir başka dokunuş da seslendirmeler seride bir ilk ve umarım bundan sonra da vazgeçilmez bir standart olur. Elbette mesele sadece görüntü ve ses değil; temel oynanış dokusu da baştan aşağı iyileştirilmiş. Oyunun ana fikri, Zephyr Town’ın pazarını yeniden canlandırıp, büyütmek.
Ne tesadüf ki geliştirici ekip de eski bir oyuna dönüp, aynen bunu yapmış. Her şey daha büyük, daha iyi ve unutulmaz bir dönüş olmuş. Planör gibi yeni araçlar, rüzgâr temasını çok daha etkin kullanan dikey hareket özgürlüğü getiriyor. Seride bu kadar çok çatı üstünde koşturacağım aklıma gelmezdi ama artık binaların üzerinden süzülüyor, çatılara tırmanıyor, zıplama fıçılarıyla yüksek kenarlara ulaşıyor ve şehrin her köşesini didik didik ediyorsun.

Hayranların gözbebeği olan doğa cüceleri de geri döndü; kendileri, topladığın ürünlerin kalitesini artırıp, pazar tezgâhındayken ek satış fırsatları yaratıyorlar. Keşfedilecek yeni bölgeler, tanışılacak yeni karakterler ve romantik seçenekler de var. Ayrıca önceki oyunlardan tanıdık yüzler de şehre eklenmiş; uzun soluklu takipçileri gülümsetecek hoş bir selam bu. Ufak ama yerinde dokunuşlar da mevcut. Mesela yel değirmeni tarifleri artık tek tek türlere kilitli değil, daha dengeli dağıtılmış.
Ayrıca, üretim sistemi daha esnek hissettiriyor. Kasaba halkını selamlama işi de tek tuşla hızlanmış; böylece ilişki puanı kasmak istediğin ama uzun sohbete girmek istemediğin kişilere koşarken kolayca “merhaba” deyip, geçebiliyorsun. Orijinale kıyasla en büyük düzeltmelerden biri, artık yalnızca gün bitiminde değil, gün içinde de sık sık kayıt alabiliyorsun. Son olarak, karakter özelleştirmesi de var ve evlilikte cinsiyet kısıtlaması kaldırılmış.
Büyük değişikliklerin ve sayısız ufak düzenlemenin bu birleşimi, ister serinin tecrübeli bir oyuncusu ol, ister sıfırdan başla, Story of Seasons: Grand Bazaar oyununu deneyimlemenin en keyifli yolu hâline getiriyor. Bu arada, oyunun orijinal sürümünde çok oyunculu bir mod vardı ve bu deneyimde kaldırılmış. Story of Seasons serisinde çok oyunculu bana hiç cuk oturmamıştır. Bu oyunlar kendi hızında, kendi çiftliğini ve kasabanı ayağa kaldırmana odaklı sonuçta.
Başka çiftçilerin hayatıma burnunu sokmasına ihtiyacım yok; benim çiftliğim, benim hayvanlarım ve sevgili Arata bana yetiyor. Bu yüzden, Story of Seasons: Grand Bazaar oyununda çok oyunculu mod olmaması beni üzmedi; sevdiğimiz o tanıdık döngü hâlâ burada: mevsimleri yaşıyor, tarlayı ve hayvanları yönetiyor, kasaba halkıyla bağ kuruyor ve kendi aileni kuruyorsun. Bu oyunun farkı, bu denenmiş döngüyü bir de “pazar” ve “rüzgâr” unsurlarıyla tazelemesi.

Hava durumu artık sadece yağmurla fırtınayla mahsulleri etkilemekle kalmıyor; üretimin kalbindeki yel değirmenleri, rüzgâra göre mal işliyor. Rüzgâr güçlendikçe daha hızlı, daha çok üretim yapıyorsun. Aynı rüzgâr şehir içinde hareketini de etkiliyor: doğru esinti seni tek hamlede hedefe uçurabiliyor ya da rotandan saptırıp kendini nehre düşmüş bulabiliyorsun. Ayrıca; çiftliği, kasabayı ve ilişkileri büyütmeye alışığız; oyun buna bir de pazarın kendisini ekliyor. Haftalık pazar yeni planlamalar gerektiriyor: bazı eşyalar ve yükseltmeler yalnız cumartesileri satılıyor.
Bu yüzden zamanlamayı ve bütçeyi önceden ayarlamazsan “bir hafta daha bekleme” tuzağına düşmen işten bile değil. Satış tarafı da rafine edilmiş; artık “kutuyu doldur, günü bitir, para gelsin” durumu yok. Hangi ürünü nasıl satacağına, neleri sergileyeceğine, hangi dekorların tezgâhına en iyi güçlendirmeyi vereceğine karar vermen ve müşterilerinle ilgilenmen gerekiyor. Cumartesileri için stok tutmak şart; o yüzden envanter ve depo yükseltmelerine erken yatırım iyi fikir. Story of Seasons serisini ve o tanıdık döngüsünü açıkçası seviyorum.
Kaçınılmaz olarak yine sayısız saati mükemmel çiftlik hayatımı cilalamaya gömüyorum ama yıllar geçtikçe yapılacaklar azalabiliyor; bu yüzden formülün üzerine yeni bir şeyler eklemek çok önemli. Serinin yeni şeyler denemesini her zaman memnuniyetle karşılıyorum. Bu yüzden de kasabanın yaş alıp değiştiği Story of Seasons: A Wonderful Life oyununun bende bıraktığı iz hep güçlüdür; Story of Seasons: Grand Bazaar oyununun ayırt edici rüzgâr–pazar dokunuşlarını da aynı nedenle takdir ediyorum. Yeni oyunlar geçmiştekilerden ayrışacak bir imza taşımazsa, çiftçilik özlemi bastırdığında dönüp yine klasiklere sarılırız.
Her oyunda “yeni bir çiftçi eski bir çiftliği devralır, kasabayı canlandırır” kalıbına hiç gocunmadım; bu tadın tuzu. Yine de serinin anlatı ve karakter derinliğini biraz daha artırmasını isterim. Elbette bu dengeyi bozabilir; merkezde her zaman oynanış döngüsü var ama serinin göze alabileceği cesur ve ilginç bir meydan okuma olurdu. Story of Seasons: Grand Bazaar, serinin “favorilerinden” sayılmayan eski bir başlığı alıp parlatıyor. Eski konsolların sınırlamalarından kurtulmuş, yeni özelliklerle, ince ayarlarla ve baştan tasarlanmış sunumuyla, nihayet potansiyelinin tamamına yaklaşan bir deneyime dönüşmüş.






