Delirmekle, hayalin arasındaki ince çizgiyi görmeye hazırsanız, farklı bir ön inceleme yazısıyla karşınızdayız. Demo sürümüne göz attığımız Pathologic 2 isimli oyunda bizleri nelerin beklediğini çözümlemeye çalışacağız. Tabii bu arada kafayı yemememiz ve veba salgınına yakalanmamamız da gerekiyor. Dilerseniz fazla gerilmeden, ön inceleme yazımıza geçiş yapalım.

Pathologic 2

Pathologic 2, hikayeye bizi katarak korkutuyor

Nasıl toparlamak gerekir, tam olarak bilemiyorum ama korku oyunu deyince aklınıza gelen örnekleri söyle bir masaya yatırın. Şahsen, özellikle korku oyunlarıyla haşır neşir olmadığımı belirteyim. Bir başka deyişle şimdiye kadar bir oyunu, yalnızca korku unsurları barındırıyor diye oynamadığımı söylemek isterim. Kaliteli ve sürükleyici bir video oyunu varsa karşımda, içerisindeki korku ögelerini onun ekstrası oluyordu. Peki, farklı deneyimler ile son olarak Pathologic 2 sonrasında hayatımda bir şeyler değişti mi? Bu soruya olan cevabım, hayır.

Yalnızca ön inceleme yazısını kaleme aldığım bu oyunun diğer deneyimlediğim korku temalı video oyunlarına göre farklı bir çizgisinin olduğunu söyleyebilirim. Bir kere bu oyuna dışardan bakıp; resimlerini görüp, videolarını izleyip, rahatlıkla bir açık dünya-FPS oyunu denebilir. Aslında hiç de öyle değil. Bir kere bu oyunun temelini aksiyon unsurları oluşturmuyor. Öyle bam güm etrafa düşmanlara saldırıp, etrafın canına okunacak yapımlardan sanmayın lütfen bu oyunu.

Pathologic 2 oyununun temelinde hikaye var. Kabus mu desem, korkutucu bir hayal mi, tam bilemiyorum ama oyunun başlangıcından itibaren demo süresince bu his insanın benliğini sarıyor. Her an bir saçmalıkla karşılaşmayı beklerken, hayatı normal seyrinde görmeye başlayabiliyoruz. Karmaşık bir yapıdan söz edebilirim ama bu karmaşa kesinlikle aksiyonla desteklenmiyor. Bu arada oyunda aksiyon, atıcılık gibi mekanikler yok mu, var ama bizim alıştığımız türden değil.

Pathologic 2

Delilikten birkaç gün sonrası

Pathologic 2, bir kez daha yineleyeyim ki hikaye temelli bir yapım. 1990’lı yıllarda Adventure diye adlandırılan türün bir mensubu. Bu türün gelişmiş ve kendini bulunduğumuz zamana adapte etmiş yeni bir mensubu. Birinci kişi kamera açısıyla oynanan bu oyundaki ilerleyişimizi, gördüğümüz kişilerle kurduğumuz diyaloglar oluşturuyor. Demo boyunca, doğru soruyu sormalı, doğru hamleyi yapmalı ve doğru yanıtları vermemiz gerekiyor. Bu sözel oynanışa, rol yapma unsurları ve açık dünya mekanikleri destek veriyor.

Bahsettiğim rol yapma unsurları arasında, yazı boyunca söylediğim hikaye unsurlarını bir kenara koyun. Oyunun geneli zaten bu diyalog mekaniği üzerine inşa edilmiş vaziyette. Hani, bazı aksiyon oyunlarında savaşlar sonrasında, görev alırken bir kişiyle konuşmaya başlar, kısa konuşmanın bir yerinde söyleyeceklerinizi seçersiniz ve o oyuna vay be bu rol yapma oyunu olmuş derler ya. İşte o vay be diye haykırılan kısımlardan Pathologic 2 isimli yapımda ziyadesiyle bulunuyor.

Diğer rol yapma oyunu unsuru diye tabir edilen, eşya toplama, biriktirme ve gerektiği yerde bu eşyaları kullanma mekanikleriyle de istemediğimiz kadar karşılaşıyoruz. Girdiğimiz herhangi bir evin her hangi bir odasındaki herhangi bir çekmecede sürpriz biçimde eşyalar bulabiliriz. Bu eşyaları envanterimizin sınırına yerleştirirken bir strateji oluşturmak gerekiyor. Oyunun genelinde kullanılacak olan eşya ve iksileri envanterimizde kullanabiliyoruz. Uzun lafın kısası, değme rol yapma oyunlarında gördüğümüz unsurlar, fazlasıyla Pathologic 2 oyununda bulunmaktalar.

Pathologic 2

Görsel anlamda rahatsız edicilik işe yarıyor

Benzerlerine rastlanan fakat sıklıkla karşılaşılmayan oyunlardan olan Pathologic 2, grafikleri ve sesleriyle de sizi rahatsız etmeyi başarıyor. Aslında bu durumu olumsuz bir anlamda yorumlayabiliriz ama bu oyunda hiç de öyle olmuyor. Zamanın biraz gerisinden kalmış hissi veren grafikleri sayesinde, geçmişe döndüğümüzü daha net hissediyoruz. Oyunun sesleriyse atmosferi güçlü bir biçimde destekliyor. Korku unsurları arasında gezinirken, atmosferin katkısını hissedebiliyoruz.

Çok üst düzey grafiklerin beklenmemesi gereken bir yapım Pathologic 2. Hatta, açık dünyasının biraz yavan kaldığını söyleyebilirim. Tabii ki oyunun geliştirici ekibi tarafından bilinçli olarak bazı yalnızlık hissi verici düzenlemeler yapılmıştır ama oyundaki kasabada gezerken bazen 20 yıl öncesinin Counter Strike oyununu oynuyormuş gibi hissettiğim anlar oldu. Tam sürümde düzeltileceğine inandığım bazı arayüz ve menü hataları, yazıların iç içe geçmesi gibi sorunlarıysa şimdilik mesele yapmak niyetinde değilim.

Bu arada muhteşem grafiklerle sunulmamasına rağmen yaşanan bazı performans sorunlarının da oyunun tam sürümüyle birlikte çözüme kavuşturulacağını umduğumu söyleyeyim. Öte yandan Pathologic 2 oyununun genel anlamda elindeki potansiyeli doğru kullanmadığı izlenimi ediniliyor. Belki de böylesi çok daha başarılı bir yapı oluşturuyor ama aynı fikirle çok daha fazla para kazanılabilecek bir yapıma imza atabilirlerdi şahsi düşünceme göre. Hani, festival filmleri vardır ya, bu oyun bana bu filmleri hatırlatıyor.

Pathologic 2

Herkese değil, özellikle bu oyunu isteyenlere hitap ediyor

Oyunun demosunu oynadıktan sonra edindiğim ilk izlenimleri sizlere aktarmaya çalıştım. Henüz tam sürüme geçilmediğinden oyunun teknik eksikliklerini söyledim ama bu son bölümde asıl söylemek istediklerim bu sıkıntılar değil. Pathologic 2, yazıda örneğini verdiğim üzere festival filmleri tadında bir yapım. Alışılageldik, çok satan, geniş kitleler tarafından oynanabilecek bir oyun değil. Bu oyunu oynamak için ne istediğini ve neyle karşılaşacağını bilen bir kitleye ihtiyaç duyuluyor. Bakalım tam sürümüyle, oyun dünyasında ne gibi etkiler gösterecek kendisi?

Etiketler:

,

Yazar Hakkında

Emrah Subaşı

Yazar

Bir roman yazarı ve iki çocuk babası. Hayattaki en büyük hobilerinden bir tanesi video oyunları ve onlarla ilgili çalışmayı çok seviyor.

Tüm yazıları göster