2015 yılında çıkan Crypt of the NecroDancer, müzik ve roguelike türlerini ustaca harmanlayarak kendine özgü bir yer edinmişti video oyunu dünyasında. Bir devam oyunu olan Rift of the NecroDancer ise bu hikâyeye çok farklı bir açıdan yaklaşarak, oyunculara daha klasik ritim oyunlarını hatırlatan ama kendi özgünlüğünden de ödün vermeyen bir devam oyunu sunuyor.
Cadence geri dönüyor ama bu sefer ne zindanlarda, ne de klasik fantezi evrenlerinde kendisini kontrol ediyoruz… Bu kez karşımızda modern dünyada geçen, gitarımızı kuşanıp düşmanlara ritimle karşı koyduğumuz bambaşka bir deneyim var. Oyunun temel mekaniği; Fortnite Festival, Guitar Hero ve Rock Band gibi oyunlara oldukça benzer bir sistem üzerine kurulu. Ekranın üst kısmından aşağıya doğru üç şerit üzerinde “notalar” iniyor.
Bahsettiğim bu notalar aslında zombiler, iskeletler ve yarasalar gibi düşmanlardan oluşuyor. Her biri farklı şekilde yok ediliyor ve hepsinin kendine has davranışları var. Bazı düşmanlar tek vuruşla giderken, bazıları iki vuruş istiyor ya da sadece belirli tuşları tutarak yok edilebiliyor. Bu düşman çeşitliliği, oyunun ritmini güzelce zorlaştırıyor. Yeşil zombiler çapraz hareket ederken, harpiler ritmi atlayarak hızlıca ilerliyor. Dev kafatasları parçalandığında içlerinden başka düşmanlar çıkıyor.
İlk başta kolayca adapte olunabileceğini düşünseniz de ilerledikçe sahne bir kaosa dönüşüyor. Hele ki ritim oyunlarına çok hakim değilseniz, işiniz hayli zor. Zorluk demişken, Rift of the NecroDancer oldukça zor bir oyun. Kolay seviyede bile şarkıları tamamlamak ciddi bir efor istiyor kişiye göre. Oyunun dört farklı zorluk seviyesi var, ancak bazı oyuncular için “kolay” bile oldukça fazla olabilir. Bu noktada oyunun adil ama acımasız bir yapısı olduğunu söylemek gerek. Pratikle öğrenilen bir deneyim ama ilk başta pes etmemek şart. Oyuna zaman tanımanız lazım.

Oyun modları açısından bakıldığında, oldukça geniş bir yelpazeye sahip Rift of the NecroDancer. İstediğiniz şarkıyı seçip, oynayabildiğiniz klasik modun yanı sıra, “Challenge Mode” adı verilen meydan okuma modları da mevcut. Burada tek canla oynamak ya da notaların sadece son anda görünmesi gibi kurallarla uğraşmak zorundasınız. Ayrıca topluluk tarafından oluşturulmuş şarkılarla oynamak ya da kendi şarkılarınızı yapma imkânı da sunulmuş ki bu şahane bir şey.
Hikâye modu ise sadece ritim bölümleriyle sınırlı değil. Aralara serpiştirilen mini oyunlar, oyuna Rhythm Heaven tadında keyifli bir çeşitlilik katıyor. Yoga dersine katıldığınız, nefes egzersizleri yaptığınız ya da arkadaşınıza part-time işinde yardım ettiğiniz bu anlar, oyun temposunu başarılı şekilde dengeliyor. Ayrıca bazı bölümlerde Punch-Out!! esintili boss savaşları da yer almakta.
Boss savaşları ise eğlenceli ama genellikle ana ritim bölümlerine göre daha kolay. Bu savaşlarda ekranın ortasında beliren tuşlara zamanında basarak saldırılar gerçekleştiriliyor. Görsel olarak etkileyici olsalar da oynanış açısından derinlikleri çok yüksek değil. Ancak oyunun genel temposunu kesmeden, hoş birer ara içerik olarak işlev görüyorlar.
Görsel ve işitsel tasarım açısından Rift of the NecroDancer, muazzam bir iş çıkarıyor. Cadence’in modern kıyafetleri, şehre taşınmış oyun dünyası ve özellikle düşman tasarımları oldukça yaratıcı. Müzikler ise apayrı bir noktada. Danny Baranowsky, Jules Conroy, Alex Moukala ve Josie Brechner gibi isimlerin katkılarıyla ortaya çıkan soundtrack, oyunun enerjisini sürekli yukarıda tutuyor.

Oyunun erişilebilirlik seçenekleri ise gerçekten takdire şayan. Renk körü modları, arka plan animasyonlarının azaltılması, canavarlara görsel sadelik eklenmesi gibi birçok seçenek mevcut. Oyun deneyimini herkes için ulaşılabilir kılmak adına geliştiriciler ciddi bir çaba sarf etmiş. Bu da, müzikle dolu bu kaotik dünyada herkesin kendine yer bulmasını sağlıyor.
Tabii, Rift of the NecroDancer herkesin seveceği bir oyun olmayabilir. RPG mekaniği bekleyen oyuncular burada hayal kırıklığına uğrayabilir. Zira önceki oyunun aksine seviye atlama, eşya toplama ya da karakter geliştirme gibi unsurlar neredeyse tamamen çıkarılmış. Bu bir eksiklik değil; sadece oyunun farklı bir türde ne kadar derinleştiğini gösteriyor.
Sonuç olarak Rift of the NecroDancer, türünün sınırlarını zorlayan, cesurca farklılaşan bir devam oyunu. Yüksek zorluk seviyesi bazı oyuncuları uzaklaştırabilir ama ritim oyunlarını sevenler ve farklı bir deneyim arayanlar için kesinlikle kaçırılmaması gereken bir yapım. Cadence ile ritme kapılmaya hazırsanız, bu oyun size fazlasıyla karşılık verecek.
Son tahlilde, Rift of the NecroDancer hem nostaljik hem de yenilikçi bir deneyim sunuyor. Guitar Hero benzeri yapısı, düşmanlarla dolu notalar ve eşsiz görsel-işitsel dünyasıyla dikkat çekiyor. İlk oyunun hayranlarına çok farklı bir deneyim sunarken, yeni oyuncular için de sıra dışı bir ritim oyunu alternatifi yaratıyor. Zorluk seviyesi yüksek olsa da, sabırlı ve ritme sadık kalan oyuncular için gerçek bir ödül sunuyor. Müziğin gücüyle canavarları alt etmeye hazır olan herkes, bu rift’in içine gönül rahatlığıyla dalabilir.