Syberia – Remastered sayesinde çocukluğumdan kalma bir kartpostalı elime almışım gibi hissettim. Yirmi yılı aşkın bir sürenin ardından bu klasik macera oyunu, tamamen yenilenmiş üç boyutlu görsellerle ve modern bir arayüzle geri döndü. Bir kere daha New Yorklu bir avukat olan Kate Walker ile Valadilene’in yağmurlu sokaklarında dolaşıyor, garip otomatlarla dolu bu saat işçiliği evrenine adım atıyorsunuz. Fakat birkaç saat geçmeden, bu dönüşümün ne kadar dengeli olduğunu ve neleri gerçekten tazelediğini, neleri ise olduğu gibi bırakıp üstüne makyaj yaptığını sorgulamaya başladım. İşler her zaman da istediğim gibi gitmedi yani.
Hikâye hâlâ güçlü bir iskelete sahip. Başlangıçtaki cenaze sahnesinden itibaren Kate’in basit bir fabrika satışı için geldiği kasabada, ölü sanılan Hans Voralberg’ün aslında hayatta olduğunu öğrenmesi, onu yavaş yavaş Avrupa boyunca uzanan bir tren yolculuğuna zorluyor. Yol boyu küçük kasabalar, üniversite kampüsü, madenler ve donmuş limanlar derken, anlatı hem kişisel bir uyanış, hem de yok olmakta olan bir endüstrinin sessiz ağıdı gibi duruyor. Yıllar geçse de bu seyahatin melankolik ve bir yandan da masalsı tonu hâlâ ayakta, ancak bazı diyalogların ve karakter ilişkilerinin artık biraz yavan ve eski moda hissettirdiğini de fark etmemek zor.
Benoît Sokal’ın kurduğu bu clockpunk dünyası yine oyunun asıl yıldızı. Valadilene’den Barrockstadt’a, oradan doğuya doğru uzanan rota boyunca her bölge, paslanmış dişliler, görkemini kaybetmiş sanayi yapıları ve abartılı otomat tasarımlarıyla dolu. Müzikler yine aynı hüzünlü tınılarla geri dönüyor, her bölgeye tek bir tema verilmiş ama bu tek tema bile mekânın ruhunu taşımaya yetiyor. Orijinal seslendirmelerin korunmuş olması da önemli; özellikle Kate’in ve yan karakterlerin sesleri, oyunun o kendine has melankolisini bugüne taşıyor. Ses kayıtlarının yaşını hissettiren ufak pürüzler var ama yine de bu atmosferin büyük kısmını hâlâ sırtlıyorlar.
Görsel tarafta bu iyileştirme çalışması ilk bakışta gerçekten etkileyici. Artık sabit arka planlar yerine tamamen üç boyutlu, gerçek zamanlı ışıklandırmaya sahip ortamlarda dolaşıyorsunuz. Derinlik alanı kullanımı, ön plandaki otomatları ve mimari detayları öne çıkarırken arka planı hafifçe bulanıklaştırıyor ve sahneler bir tabloyu andıran bir derinlik kazanıyor. Sokal’ın çizimlerine sadık yeni dokular ve yeniden modellenmiş binalar, özellikle geniş planlarda çok iyi çalışıyor. Renk paleti biraz daha soluk ve ağır olsa da, kasabanın sisli sokaklarında yürürken bu yeni görsel katman oyunun hayal gibi havasını güçlendiriyor eğer bana soracak olursanız.
Ne yazık ki aynı özen ara sahnelere gösterilmemiş. Eski oyundaki tam ekran videolar bu sürümde de aynen kullanılmış, yalnızca çözünürlükleri yükseltilmiş. Bu yüzden modern ekranlarda renk geçişleri bozulmuş, sıkışmış görüntüler, bariz bantlar ve sıkıştırma izleri görüyorsunuz. En rahatsız edici kısım ise oynanış sırasında gördüğünüz yeni Kate modeli ile videolardaki eski modelin birbirinden tamamen farklı durması. Oyun dünyası ve karakterler bu kadar modernleşmişken, hikâyenin kilit anlarında karşınıza çıkan bu puslu videolar hem görsel bütünlüğü bozuyor hem de “remaster” kelimesinin altını pek dolduramadığını hissettiriyor Syberia – Remastered içerisinde.
Animasyonlar da bu kopukluk hissini büyütüyor. Oynanışta kullanılan iskelet animasyonlarının büyük kısmı iki binli yılların başından kalma gibi duruyor ve yeni modellerle birleşince ortaya tuhaf bir görüntü çıkıyor. Bazı sahnelerde Kate merdiven çıkmıyor, yalnızca kayan bir yürüyüş animasyonuyla yukarı ışınlanmış gibi görünüyor. Momo ile koşuşturduğunuz erken bir bölümde, çocuğun hareketleriyle etrafın detay seviyesi arasında komik bir uyumsuzluk var, sanki farklı nesillerden iki oyunu üst üste koymuşsunuz gibi. Bu tür anlar Syberia – Remastered içerisinde kısa sürse de, özellikle karakter odaklı bir macerada olmazsa olmaz olan inandırıcılığı zedeliyor.
Kontrol tarafında, kağıt üzerinde kulağa hoş gelen ama pratikte pürüzlü bir güncelleme var. Fareyle klasik tıkla ve yürü yapısı duruyor ama artık Kate’i kontrolcü ile serbestçe yönlendirmek de mümkün. Sorun şu ki kamera açıları hâlâ sabit kadraj mantığına yakın ve Kate köşelerde, kapıların önünde ya da dar geçitlerde sık sık takılıp kalabiliyor. Fareyle oynarken tıkladığınız noktaya gitmekte isteksiz davrandığı anlar oluyor, bu da sizi kontrolcülere itiyor, orada da görünmez duvarlar ve ani kamera kırpmaları can sıkıyor. Modern kontroller vaat eden bir iyileştirilmiş sürüm için, bu kadar temel yürüyüş ve kamera sorunlarıyla boğuşmak, Syberia – Remastered oyununun yavaş temposunu daha da ağır hissettiriyor.
Arayüzde ve kalite hayat dokunuşlarında ise hem sevdiğim hem de mesafeli yaklaştığım kararlar var. Ekrandaki beyaz noktalar sayesinde etkileşim alanlarını artık daha kolay görüyorsunuz, ayrıca ekranın köşesindeki simgelerle envanter, telefon ve menüye hızlıca girilebiliyor. Hikâye ve macera olmak üzere iki zorluk modu var, hikâye modunda Kate’in günlüğüne eklenen görev notları size bir sonraki adımı hafifçe gösteriyor. Aynı zamanda diyalog seçeneklerinde önemli konuların ünlemle işaretlenmesi, zaman kaybını azaltıyor ama bu da sohbetlerin içindeki küçük karakter anlarını atlama riskini getiriyor. Bir de tüm oyun otomatik kayıt sistemiyle çalıştığı için, eski sürümdeki özgür kayıt etme imkânının kaldırılmış olması bence çok talihsiz bir geriye gidiş.
Bulmaca tasarımındaki değişimler, “remaster” felsefesini en net gösteren kısım. Syberia hiçbir zaman acımasız zor bulmacalarıyla bilinen bir oyun değildi, burada da çoğu bulmaca mantıklı ama nispeten basit kalıyor. Bazı klasik bulmacalar aynen korunmuş durumda ve hâlâ tatmin ediyor, özellikle trenle ilgili resmi izin alma süreci gibi bölümler, eski oyuncular için hoş bir hatırlatma. Öte yandan bazı bulmacalar tamamen çıkarılmış ya da yerlerine daha kısa ve daha mekanik yenileri eklenmiş durumda, örneğin Momo ile dereyi tıkadığınız kısım artık yok. Yeni eklenen yakından bakmalı mekanik bulmacalar, seslendirme yeniden kaydedilmediği için Kate’ten neredeyse hiç yorum alamıyor ve sadece yapılması gereken işleri yapıyormuşsunuz hissi veriyor.
Tempo ve geri dönüş mesafeleri söz konusu olduğunda oyunun yaşı daha sert vuruyor. Birçok bölümde aynı koridorları, aynı avluları ya da aynı meydanı defalarca geçmeniz gerekiyor; çözüm bir ucundan diğer ucuna gidip bir düğmeye basmak ya da tek bir belge almak üzerine kurulu. Beyniniz çoktan problemi çözmüşken, Kate’in ağır koşusunu izlemek zorunda kalmak yorucu hale geliyor. Syberia – Remastered içerisindeki bazı sahnelerde uzun monologlar ve ders havasındaki anlatılar, özellikle günümüz oyuncusu için gereksiz uzatılmış hissedebiliyor. Bu çalışma, tam da burada fırsatı kaçırmış gibi; oyunun temposu daha dengeli hale getirilebilirmiş ama çoğu yerde eskiyi neredeyse aynen alıp üstüne biraz ek adım koymakla yetinilmiş.
Ses tarafı ise hem Syberia oyununun en büyük gücü hem de iyileştirme çalışmasının yarım bırakılmışlığını hissettiren alanlarından biri. Orijinal seslendirmelerin korunması, özellikle yan karakterlerin abartılı ama sıcak performanslarını olduğu gibi taşıyor ve bu hâlâ çok hoş. Müzikler yine bölge başına tek parça mantığıyla ilerliyor, ama atmosfer kurma konusunda o kadar başarılı ki, kendimi sırf müziği biraz daha dinlemek için sahnede oyalanırken buldum. Öte yandan bazı platformlarda arka plan sesleri, yağmur efektleri ve müzik ile diyalog arasındaki denge bozuk, müzik diyalogu bastırabiliyor ya da bazı efektler ansızın kesilebiliyor. Bu da teknik tarafın ses kanadına da gerektiği kadar özen göstermediğini düşündürüyor.
Teknik açıdan bakınca Syberia – Remastered oyununun en zayıf halkaları iyice ortaya çıkıyor. Ben oyunu PlayStation 5 Pro ile deneyimledim ama özellikle PC sürümünde oyun içi etkileşimlerde Kate’in komutlara cevap vermemesi, telefon görüşmelerinden sonra tamamen kitlenmesi ve hatta çöküp kayıt dosyası kaybettirmesi gibi sorunlar rapor ediliyor. Benim tarafta çökme yaşamadığım oldu ama animasyon atlamaları, titreşen gölgeler ve nadir de olsa nesnelerin içine giren modellemeler deneyime sürekli küçük darbeler vuruyor. Grafik ayarlarının kısıtlı olması da rahatsız edici, yalnızca çözünürlük ve kare hızı ile oynayabiliyorsunuz, yoğun karartma efekti ya da bazı post işlem ayarlarını kapatmak mümkün değil. Genel his, orijinalden daha pürüzsüz bir teknik temel beklerken, tam tersine biraz daha kırılgan bir yapı ile karşılaşmak yönünde.
Erişilebilirlik ve okunabilirlik tarafında da eksikler göze çarpıyor. Bazı giriş sahnelerinde açık arka plan üzerinde beyaz yazı kullanılmış ve yazıya gölge ya da arka plan eklenmediği için metinleri okumak tahmin ettiğimden zor olabiliyor. Diyalog kutularında kayan yazı kullanımı hâlâ yerinde duruyor ve gözleri çabuk yorulan oyuncular için bu eski moda tercih pek dostça sayılmaz. Metin boyutunu ayarlama, yazı tipini değiştirme gibi seçeneklerin olmaması da iki binli yılların arayüz mantığının bugün olduğu gibi taşındığını gösteriyor. Hâlbuki bu kadar nostalji taşırken, modern konfor için birkaç küçük ayar eklenmesi oyunu çok daha rahat kılabilirmiş.
Tüm bu iniş çıkışlara rağmen, Syberia evrenine ilk defa girecek biri için bu sürümün hâlâ anlamlı bir kapı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Önemli eleştirilerin büyük kısmına rağmen, hikâyenin ve atmosferin bugün bile kendini taşıdığını ve yeni oyuncular için güçlü bir giriş noktası sunduğunu söyleyebilirim. Genel ortalamaya baktığınızda “remaster”, ne yerin dibine sokulması gereken ne de göklere çıkartılması gereken bir proje. Yeni nesil konsollarda ve güncel bilgisayarlarda zahmetsiz bir şekilde çalışabilen resmi bir deneyimi arıyorsanız, en azından pratik tarafta bu ihtiyacı karşılıyor.
Öte yandan eski oyunu çok seven ve yıllar önce bitirmiş olanlar için durum daha karmaşık. Bu iyileştirme çalışmasının, orijinalin atmosferik dokusundan ve animasyon zenginliğinden parça parça ödün verdiğini, karşılığında da yeterince tutarlı bir teknik kazanım sunmadığını açıkça söyleyebilirim. Kırpılan sahneler, sadeleştirilen veya değiştirilen bulmacalar ve ham haliyle bırakılmış videolar, özellikle ilk oyunu hâlâ PC üzerinden sorunsuzca oynayabilenler için ikna edici görünmeyebilir. Syberia oyununun değerin hâlâ çok yüksek ama bu değeri keşfetmek için illa ki bu sürümü oynamak zorunda değilsiniz. Orijinal oyun bence hala çok iddialı bir yapıt.
Benim amatör terazimde oyun şöyle duruyor: Syberia – Remastered, hâlâ benzersiz bir yolculuğu, güzelce güncellenmiş çevrelerle ve nostaljik bir ruhla yeniden sunmayı başarıyor ama bunu yaparken hem teknik açıdan hem de tasarım tercihlerinde çok dalgalı bir çizgi izliyor. Seriye yeni giriyorsanız ve eski oyuna zahmetli kurulumlarla uğraşmak istemiyorsanız, sabırlı olup tempo ve ufak buglarla barışmayı kabul ederseniz bu sürümü oynanabilir hatta keyifli bulabilirsiniz. Ancak oyunu zaten seviyorsanız ve onu en iyi hâliyle hatırlamak istiyorsanız, şu an için bu proje bana daha çok güzel ama eksik bir vitrin gibi geliyor, serinin büyüsünü yeniden yakalamak için ise orijinal oyuna dönmek hâlâ daha sağlam bir seçenek.






