Blasphemous, ilk oyununa bayıldığım bir seriydi. Haliyle 2. oyun için beklentilerim de oldukça artmıştı. Hristiyanlık ögelerinin fazlasıyla bulunduğu, Metroidvania türündeki bir Soulslike oyunu olan Blasphemous muhteşem görsellere sahip. The Game Kitchen tarafından geliştirilen Blasphemous serisi, ilk oyunuyla 2019 yılında çıkmıştı. Şimdi ise 2023 yılında 2. oyunuyla oyuncuların karşısına çıktı. Gotik temanın piksel sanatı ile birleşmesi, acının ve ölümün muhteşem tasviri ve karanlık teması ile oyun, baştan sona kendine hayran bırakıyor. Kendimi sürekli ekran görüntüsü alarak buldum. Bölüm tasarımları ve mekanikleri ile The Game Kitchen, ilk oyundaki gibi bir başarı elde etmiş mi bakalım.
Blasphemous 2, iki boyutlu ve platform türünde olan ve Metroidvania temasının hakim olduğu bir oyun. Oyunda Hristiyanlığa dair birçok öge görmemiz mümkün. Oyun tıpkı ilk oyunda olduğu gibi, “Cvstodia” ismindeki diyarda geçiyor. Tövbe eden biz, kabus diyarında yine uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkıyoruz. Her yerde bizi dini imgeler karşılıyor ve her duyduğumuz şey de yine din ile ilgili oluyor. Genel olarak Katoliklikten ilham alınmış. Günah ve tövbe kavramlarını çok sık duyuyoruz.
Oyunun ilk kısmında karakterimiz ile 3 farklı silah içinden seçim yapıyoruz. Bunların da oyun içinde elbette ki farklı anlamları var, sıradan silahlar gibi görünüyor olsalar da. Bunlardan istediğimizi seçebiliyoruz. Hepsinin de İspanyolca bir anlamı bulunuyor. İlk silah olan Veredicto (karar), bir çivili top, Ruego Al Alba (dua eden kılıç), kılıç ve Sarmiento ve Centella (Sarmianto, asma anlamına geliyor olabilir, Centella ise kıvılcım anlamına geliyor) ise iki adet hançerden oluşuyor. Oyun içinde çok fazla İspanyolca terim ve isim de duymaktayız, ne de olsa geliştirici İspanyol bir şirket olan The Game Kitchen. 3 adet silahtan birine karar kılarak yolcuğumuzu başlatıyoruz.
Ben başlangıç olarak çivili top’u tercih ettim çünkü ilk oyuna göre yeteneklerimiz daha fazlaydı. Örneğin çivili top’un ucundaki ağır top’u ateşe vererek yaratıklara daha çok hasar vurma olayını sevdim. Ayrıca oynanışı da oldukça keyifliydi. Zaten diğer silahları da yer yer oyun içinde farklı noktalardan ilerlediğimizde almak mümkün. İlk oyundaki silaha oldukça yakın olan Ruego Al Alba yerine farklı bir silah seçmek daha iyi oldu diyebilirim. Ne yazık ki bazen yaratıklar o kadar hızlı hareket ediyordu ki, ben topu kaldırıp vurana kadar hasar alıyordum. Bu noktada sanki başka bir silah seçmeliydim diye düşündüm. Ama oynamaya devam ettim çünkü neden olmasın ?
Blasphemous 2, tam bir görsel şölen yaşatıyor
Bu konuda abartı yaptığımı düşünmüyorum ama gerçekten piksel sanatı ile oluşturulmuş bir seriye göre ikinci oyun gibi ilk oyunu da muhteşemdi. İlk oyunda ara sahnelerde de piksel sanatı kullanılmıştı. Blasphemous 2, yeni oyununda bunu değiştirerek ara sahneleri tam anlamıyla çizgi film tadında yapmış. Görüntüler o kadar detaylı ve sanatsal olmuştu ki, gerçekten büyüleyiciydi. İlk oyuna kıyasla çok daha canlı, çok daha detaylı görünüyor. Arka planlar bile oldukça detaylı ve özenle yapılmıştı. Bu nedenle de oyunun her bölgesini keşfetmek istedim. Dini mimariler, heykeller ve çizimler, bambaşka bir dünya gibiydi. Oyunun konsept sanatçısı da benim çok sevdiğim ve ilham aldığım bir sanatçı: Juan Miguel López Barea.
Blasphemous 2, farklı ressamlardan ilham alınarak görselliği üzerinde titizlikle çalışılmış bir oyun kesinlikle. Geliştirici şirketin de yine kendi ülkesi Seville’den ilham aldığını görebiliyoruz. Seville, tarihi dokusu ve katedralleriyle gerçekten muhteşem bir şehir. Ünlü İspanyol ressam Francisco Goya da bu oyunun karakterlerine ilham olmuş. Oyunun sosyal medya hesabında ve resim kitabında bu tarz örnekler bulmak mümkün. Kısacası, oyun gerçekten fazlasıyla detaylı ve sanat anlamında muhteşem bir çalışma sergilenmiş. Francisco Goya’nın baktıkça insanın tüylerini ürperten sanatı, Blasphemous ile buluştuğunda ortaya dehşet verici ancak bir o kadar da muhteşem eserler çıkartmış. Piksel sanatıyla harika bir şekilde kullanılmış.
Tabii Blasphemous 2 oyununun görsellik dışında bir diğer güzel yanı ise edebiyat! Oyun başladığı zaman açılışta bizleri Miguel Hernández’in Después Del Amor şiirinden bir alıntı karşılıyor: “Kalpte her şey tek başına kök salmaktadır. Suda ya da okyanusun derinliklerinde olduğu gibi geride yoldaşsız ayak izleri kalır.” Bunun oyunla ya da baş karakterimiz tövbe eden ile ne ilgisi var, var mı yok mu bilemiyoruz tabii. Ancak bu ve bunun gibi bir çok edebi cümle bizi oyun içinde karşılıyor. Özellikle görsel ögelerle bir hayli içine çeken oyun, ayrı olarak edebi yönüyle de etkiliyor. Hikayenin gidişatı da bu yüzden asla sıkmıyor; hep yeni şeyler duyuyoruz ve olacakları merak ediyoruz.
Blasphemous 2 içerisinde amacımız, Yeni Oğul’un doğmasını engellemek. Bunu engellemek hiç de kolay değil. Acı ve ızdırap dolu bir yolculuk bizi bekliyor. Bu yolculukta karşımıza çıkan yaratıklar ve bölüm sonu canavarlarıyla savaşmak sanki ilk oyunu oynuyormuşum hissi verdi bana. Özellikle yolumuzun üstündeki yaratıklarla savaşırken bunu çok hissettim. Dövüşünün yavaş ve kısıtlı olması beni yordu, silah seçimi de önemliydi elbette ancak bazı değişiklikler yapılabilirdi diye düşünüyorum. Aksiyondan çok keşif üzerine yoğunlaşmak bana daha keyifli geldi bu yüzden. Savaşa direkt silahla dalmak yerine de büyülerimizi kullanmak daha eğlenceliydi. Yeteneklerimizi ve büyüleri yavaş yavaş keşfediyor olmak bize dünyayı tanımak için fırsat veriyor.
Bölüm sonu canavarlarını tanımaya çalışıyorum, bekler misiniz?
Özellikle bölüm sonu canavarlarında acele etmemek gerçekten önemliydi; karşımızdaki düşman bazen o kadar güçlü ve hızlı olabiliyor ki, saldırılardan kaçarak doğru hamleyi yapmak gerekiyor. Kısacası ilk oyuna göre sanki bölüm sonu canavarları biraz daha hırçındı… Çok fazla uğraşmak ne yolumuza çıkan yaratıklara karşı da nerede ne yapacağımızı bilmek önemliydi. Bölüm sonu canavarları hariç, ilk oyuna oldukça benziyordu bu kısım. Kısacası, burada biraz sanki kendini tekrar ediyor gibi hissettirdi ama keşif yapma kısmı tamamen özgündü ve bölüm sonu canavarları yine görselliği ile etkileyici olmuştu.
Blasphemous 2, inanılmaz güzel müziklere de sahip. O gerilim ve korku ögeleriyle birleşen müzik çok canlı hissettirebiliyor. Farklı bölüm sonu canavarlarıyla savaşırken, müzikle birlikte farklı duygular hissediyoruz. Günah çıkarmaya gittiğimizde de bambaşka bir duygu kaplıyor içimizi. Yer yer hüzünlü ve acılı, yer yer öfkemizi hissettiğimiz bir müzik var hep arkada. Her temaya göre farklı bir müzik olması da çok detaylıydı. Tabii yine İspanyol esintileri de mevcuttu. Bunun yanı sıra yukarıda da bahsettiğim gibi, ara sahnelerin çizgi film gibi olması da, ilk oyuna göre ne kadar geliştiklerini de gösteriyor.
Genel olarak Blasphemous 2, oldukça akıcı ve sürükleyici bir oyundu. Oyun içinde hiçbir problem, takılma yaşamadım. Renkleri ve canlılığı oldukça iyiydi, bununla birlikte oyunu kendi anadili olan İspanyolca oynamak da çok keyifliydi. Devasa dünyayı da keşfederken karşımıza çıkan sayısız geçit ve gizli kapılarla her zaman yeni bir şeyler çıkardı oyun karşıma. Bazen yeteneklerimizi geliştirmek için geri dönmek zorunda kalsam da –ki çok fazla yapmadım çünkü aynı yerleri tekrar tekrar oynamak zorlayıcı olabiliyordu- keşfetmek ilk oyuna göre çok daha fazlaydı. Baş karakterimiz tövbe eden acılar çekerken ben keşif derdindeydim, evet.
Toparlamam gerekirse, Blasphemous 2 mükemmel bir oyundu. Dediğim gibi, bazı noktalarda ilk oyunun aynısı gibi hissetsem de bu çok da önemli değildi. Bölüm sonu canavarlarıyla yaptığım her savaş oldukça keyifliydi, bir yerden sonra hangisine nasıl karşılık vereceğimi öğrendiğim için çok zorlanmadım ama öğrenene kadar beni gerçekten hırpaladılar. Klasik bir Soulslike oyunundan çok daha fazlası olan Blasphemous 2, Steam üzerinde 599 TL’den satışa çıktı. Yakın zamanda indirime girer mi bilemiyorum, ancak bence bu oyun türünü seviyorsanız kesinlikle oynamalısınız. Özellikle piksel sanatına ve genel olarak sanatsal ögeleri seviyorsanız bu oyuna bayılabilirsiniz.