Spirit of the North 2, oyuncuyu hem görsel hem de duygusal olarak etkilemeye çalışan bir yapım. Yıkılmış bir medeniyetin izlerinde, yalnız bir tilkinin gözünden anlatılan bu hikâye; umut ve yıkım, güzellik ve boşluk gibi zıt duyguları bir arada sunuyor. Kuzey temalı manzaralar, etkileyici ışıklandırma oyunları ve dokunaklı anlarla bezeli bu yolculuk, kimi zaman büyüleyici, kimi zaman ise yorucu bir deneyime dönüşebiliyor. Bunlara inceleme yazımızda daha detaylıca bakacağız.
Spirit of the North 2, ilk bakışta bir yürüme simülasyonu ile klasik bir aksiyon-macera oyununun birleşimi gibi duruyor. Ancak oynadıkça anlıyorsunuz ki bu özel oyun aslında özgür keşif üzerine kurulu, yönlendirmesiz bir dünya sunmayı hedefliyor. Haritada bolca sembol, görev işareti ya da size yardım etmek için var olan herhangi bir NPC yok. Bu, bazı oyuncular için özgürlük hissi yaratırken, bazılarında ise yönsüzlük hissine neden olabilir.
Spirit of the North 2 içerisinde keşfedilecek altı büyük bölge bulunuyor. Her birinde çözülecek çevresel bulmacalar, toplanacak eşyalar, takip edilecek ışık topları (wisps) ve ulaşılması gereken bir ruh koruyucusu (Guardian) var. Wispler bazen açıkta bulunuyor, bazen mini bulmacalarla açığa çıkarılıyor. Ancak bu takip sekansları zaman zaman uzuyor ve sıkıcı bir hal alabiliyor. Oyuncunun haritada oradan oraya boşluk hissiyle koşturması, bu takiplerin oyun süresini yapay olarak uzattığını düşündürebiliyor ve açıkçası uzun vadede can sıkıyor.
Guardian isimli koruyucular, oyunun hem en etkileyici hem de duygusal yanını oluşturuyor. Bazılarıyla savaşmanız gerekiyor, bazıları ise yardımınızı reddediyor. Her biri kendine has acı hikâyelere sahip. Onları yenmek, aslında onları iyileştirmek anlamına geliyor. Bu temasal derinlik takdire şayan, fakat anlatım bazen netlikten uzak kalıyor. Grimnir adındaki düşman figürü bile oyunun ortalarına kadar kim olduğu anlaşılmayan bir gizem olarak kalabiliyor.

Görsel anlatımı desteklemek için Spirit of the North 2 oyununun dünyasına dağılmış parşömenler (scrolls) var. Bu yazıtlar sayesinde geçmişteki kabileler ve Guardian’ların hikâyeleri açığa çıkıyor. Ancak kimin kim olduğu, hangi kabileyle ne yaşandığı gibi detaylar çoğu zaman belirsiz kalıyor ne yazık ki. Anlatımın sezgisel olması amaçlanmış gibi görünse de hikâyeye tam anlamıyla hâkim olmak isteyen oyuncular için yeterince tatmin edici olmayabilir bu durum.
Boss savaşları, genel olarak oyunun en özenli hazırlanmış anlarından biri. Her Guardian karşılaşması farklı bir atmosfer ve mekanik sunuyor. Kimi zaman saldırıları savuşturup doğru anı kollamak gerekiyor, kimi zaman ise doğrudan yardım ederek ilerlemek. Özellikle yeteneklerin çeşitlenmeye başlamasıyla birlikte bu savaşlar daha dinamik hale geliyor. Ancak oyunda başka düşman olmaması, boss savaşlarını özel kılmak yerine oyunun genel akışındaki tek aksiyon anları haline getiriyor. Bu da bazen dünyanın tehlikesiz ve durağan hissettirmesine neden oluyor.
Bulmacalar ise genellikle çevre etkileşimi üzerine kurulu ve zorlayıcı değil. Ancak bazıları çözüm sonrası yeterli tatmin hissi yaratmıyor. Örneğin, zorlu bir mezar bulmacasının sonunda sadece birkaç kristal bulmak motivasyonu kırabiliyor. Spirit of the North 2 oyununun açık dünyasında çoğu zaman bir “orada ne var acaba” hissiyle ilerliyorsunuz ama karşılığında anlamlı bir ödül ya da etkileşim her zaman bulunmuyor. Keşfetmek tatmin edici hissettirmiyor.
Platform mekanikleri ise teknik açıdan sorunlu. Oyunda iki tür zıplama sistemi var: hedefli zıplama ve serbest zıplama. Hedefli zıplama çoğu zaman işlevsel değil; işaretin yer değiştirmesi nedeniyle hatalı sıçramalar yaşanabiliyor. Bu durum özellikle yüksek platformlara ulaşmaya çalışırken sinir bozucu olabiliyor. Spirit of the North 2 içerisindeki serbest zıplama ise zaman zaman yeterli.

Yetkinlik sistemleri oyun boyunca gelişiyor. Tilkiniz yeni yetenekler kazanıyor, örneğin çift zıplama ya da ruh enerjisini artırma gibi. Bu yetenekler rune adı verilen ekipmanlarla geliyor. Ancak bazı önemli yeteneklerin aynı yuvada olması, oyuncuyu gereksiz sınırlamalara itiyor. Örneğin hem çift zıplama hem de hızlı koşu aynı rune yuvasını paylaşıyor, bu da taktiksel çeşitliliği kısıtlıyor.
Spirit of the North 2 içerisinde hızlı seyahat sistemi de mevcut, ancak hem sınırlı hem de yetersiz açıklanmış. Oyuncu harita üzerindeki portalları bulmalı ve sonrasında ancak son dinlenilen “ev” noktasına ışınlanabiliyor. Bu mekanik oyun tarafından doğrudan anlatılmıyor ve birçok oyuncu bu özelliği geç keşfediyor. Böylece haritada bolca geri dönüş ve zaman kaybı yaşanıyor.
Teknik sorunlar ise ne yazık ki oyunun atmosferini sık sık baltalıyor. Ses hataları, tilkinin animasyonunun kaybolması, nesnelerin sadece ışıklı kutular olarak görünmesi, kameranın boş duvarlara odaklanması gibi birçok sorun yaşanabiliyor. Bir noktada haritanın tamamı yeniden sisle kaplanmış ve tüm keşif geçmişi silinmiş gibi davrandı. Bu tip hatalar deneyimi ciddi şekilde zedeliyor. Oyunun açıkçası ciddi bir cilaya gereksinimi bulunuyor.
Spirit of the North 2 içerisindeki kontrol noktası sistemi de ne yazık ki pek güvenilir değil. Souls serisinden ve benzeri oyunlardan hatırlayabileceğiniz “Bonfire” mantığıyla çalışan heykellerde kaydedilen ilerleme, bazı durumlarda oyuncuyu saatler öncesine geri atabiliyor. Boss savaşları sırasında bu hatalar tekrar yaşandığında, tüm motivasyonu sarsan bir hale gelebiliyor.

Tüm bu sorunlara rağmen Spirit of the North 2 oyununun bazı sahneleri gerçekten büyüleyici. Kuzey Işıkları’nın dalgalandığı anlar, Guardian’ların acısını simgeleyen kırmızı ışık efektleri ya da karlarla kaplı dağ zirvelerindeki rüzgâr sesleri görsel-işitsel anlamda etkileyici. Müzikler sade ama yerinde; tıpkı The Legend of Zelda: Breath of the Wild gibi sadece gerektiğinde devreye giriyor.
Spirit of the North 2 içerisindeki tilkinin özelleştirme seçenekleri de kesinlikle hoş bir detay. Yeni tüy rengi, göz rengi ve kuyruk stilleri gibi görsel değişiklikler, keşif esnasında rastlanan mini olaylarla açılıyor ve hoş bir his uyandırıyor. Örneğin bir kaplumbağanın sırtındaki sandığı takip etmek gibi tuhaf ama sevimli anlar da oyuncuya gülümsüyor.
Spirit of the North 2 oyununun dünyası her ne kadar kuzey mitolojisi ve doğa ile iç içe kurgulansa da, zaman zaman bu dünya çok boş hissediliyor. Devasa vadilerde sadece koşmak, bir şey bulamamak, aynı şeyleri tekrar etmek… Tüm bu anlar, oyuncuyu atmosferden koparabiliyor. Oyun açık dünya olmak zorunda mıydı, sorusu akla geliyor. Çizgisel bir oyun olarak da çalışabilirdi.
Sonuç olarak, Spirit of the North 2 etkileyici görsel atmosferi, tilkinin sempatikliği ve sezgisel keşif yapısıyla yer yer büyüleyici bir deneyim sunuyor. Ancak anlatımda netlik eksikliği, mekanik sınırlamalar, ve teknik problemler bu yolculuğu her oyuncu için unutulmaz kılmaya yetmiyor. Bu bir başyapıt değil; potansiyeli olan ama bu potansiyelin hepsini gerçekleştiremeyen bir oyun.