Luto, son yıllarda sayısız oyunun ilham aldığı, ancak çoğunun başarısız olduğu Hideo Kojima’nın P.T. adlı oynanabilir demosundan ilham alan bir korku deneyimi sunuyor. Birçok oyun, Silent Hills projesinin bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışırken, çoğu kez sadece basit korkutma teknikleriyle oyuncuları ürkütmeye çalıştı. Fakat bugün incelemesini yazacağım bu video oyunu, bu kolaycılığa düşmeyerek kendine özgü ve yaratıcı bir anlatı ortaya koymayı başarıyor.
Luto oyununun başında açıkça belirtiliyor: Bu, ölüm hakkında bir oyun. Bu çarpıcı girişten sonra karakterimiz önce çöl ortamında, ardından ise gizemli bir evin içinde uyanıyor. Karakterimiz bu evde mahsur kalıyor ve kaçış yolu bulmak için evin içinde gizli bulmacaları çözmesi gerekiyor. Oyunun başlangıç anından itibaren oyuncu gizem ve merak duygusu ile sarmalanıyor.
Luto yapıtının ana hikâyesi büyük oranda belirsiz ve kapalı anlatılıyor. Oyuncu, oyun boyunca kendisine eşlik eden anlatıcının sesiyle karşı karşıya kalıyor. Ayrıca ev içinde bulunan bir telefon, oyuncunun hikâyeyi çözmesine yardımcı oluyor. Kim bu anlatıcı? Telefonun diğer ucundaki gizemli ses kim? Tüm bunlar oyun boyunca oyuncunun zihnini meşgul ediyor ve merakı canlı tutuyor.
Oyunun temel oynanış yapısı, tıpkı ilham aldığı P.T. gibi sürekli döngüsel mekânlarda ilerlemek üzerine kurulu. Ancak Luto bu fikri daha da geliştiriyor ve her döngü içerisinde çözülmesi gereken farklı bulmacalar yer alıyor. Mekân tasarımı çok iyi ve döngü hissini yaratıcı bir şekilde kullanıyor, oyuncunun yön duygusuyla ve hafızasıyla ustalıkla oynuyor.

Luto isimli bu video oyununda herhangi bir düşmanla mücadele etmiyorsunuz ve kaçmanız gereken yaratıklar bulunmuyor. Bu durum, oyunun atmosferini gerilime dayalı bir deneyime dönüştürüyor. Ara sıra karşılaştığınız hayalet benzeri varlıklar, yalnızca ilerlemenizi engelleyerek bulmacaları çözmeniz için sizi teşvik ediyor. Bu yaklaşım, klasik korku oyunlarının sürekli kovalamaca atmosferinden sıkılan oyuncular için ferahlatıcı bir değişim sunuyor.
Luto içerisindeki bulmacalar genel anlamda iyi tasarlanmış ve oyuncunun dikkatini zorlayan türden. Çevrede bulunan notlar ve bir çizim defteri gibi unsurlar hikâyeyi derinleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda ilerleyebilmeniz için gereken ipuçlarını da sunuyor. Ancak oyunun başlarında bulunan ve sonradan düzeltilmiş bir bulmaca, bazı oyuncuları zorlayabilir.
Oyunun tamamlanması yaklaşık beş saat sürüyor. İlk oynayışınızda tüm bulmacaları ve büyük ölçüde koleksiyonluk eşyaları keşfedebilirsiniz. Yine de oyunun içerisinde keşfedilmemiş birçok sır bulunuyor. Bu sırlar, oyuncuları tekrar oyuna dönmeye teşvik eden unsurlar olarak dikkat çekiyor; oyunun atmosferi tuhaflaştıkça ve daha gizemli bir hâle geldikçe oyun çok daha ilgi çekici oluyor.
Luto yapıtının en başarılı yanı ise korku unsurlarını klişe haline gelmiş ani korkutma teknikleri yerine, oyuncunun duyuları ve hafızası üzerinden daha ustaca kullanması. Yine de zaman zaman ani korkutma öğeleri (jump-scare) bulunuyor fakat bunlar genelde etkili ve yerinde kullanılıyor. Oyun genel anlamda oldukça yüksek ve sürekli bir gerilim sunuyor, oyuncuyu her köşeyi dönmeden önce diken üstünde tutuyor. Eğer gerilmek istiyorsanız, ideal bir video oyunu.

Ses tasarımı ise Luto oyununun en güçlü yönlerinden biri olarak öne çıkıyor. Oyunda, ev içerisinde duyduğunuz sesler, kapıların kapanması veya kutuların düşmesi gibi detaylar, atmosfere derin bir gerçeklik hissi katıyor. Seslerin doğru zamanda ve doğru yerde kullanılması, oyunun gerilim hissini ciddi anlamda güçlendiriyor ve korkuyu sisteminize yavaş yavaş yayıyor.
Seslendirme kısmında ise oyunda fazla diyalog bulunmuyor. Ana karakterimiz sessiz bir karakter ve çevresine tepki vermiyor. Ancak telefondaki şeytani ses ve anlatıcı karakter, hikâyenin temelini oluşturuyor. Özellikle anlatıcı, Luto oyununun ilerleyişine yönelik yorumlarıyla Stanley Parable tarzı bir dinamizm yaratıyor ve oyuncuya farklı bir perspektif sunuyor.
Görsel olarak ise Luto, Unreal Engine 5 isimli oyun motorunu kullanan birçok korku oyunu gibi görünüyor. Standart post-processing efektleriyle birlikte ortalama bir görsellik sunuyor. Ancak oyun zaman zaman görsel açıdan oldukça yaratıcı ve etkileyici sahnelere ev sahipliği de yapıyor. Ne yazık ki ultrawide monitör desteği bulunmuyor ve siyah bantlar ekran kenarlarında sürekli yer alıyor; bu durum bazı oyuncuları rahatsız edebilir.
Sonuç olarak Luto, P.T. deneyiminin gölgesinde kalmadan kendi kimliğini yaratmayı başaran, gerilim dolu ve yaratıcı bir deneyim. Klişe korku unsurlarına başvurmadan, psikolojik ve atmosferik gerilimi ön planda tutarak oyuncularına sıra dışı bir korku oyunu sunuyor. Klasik korku unsurlarının dışına çıkmayı tercih eden oyuncular için deneyimlenmesi gereken bir oyun olarak ön plana çıkıyor.