Her yıl olduğu gibi yine yeni bir F1 oyunu ile karşı karşıyayız. Bu yılın oyunu olan F1 25, önceki yapımlarda olduğu gibi güncel kadroları, takımları ve pistleri sunarken, oynanış sistemlerinde yaptığı küçük ama anlamlı dokunuşlarla dikkat çekiyor. Serinin sadık hayranlarına tanıdık gelecek bir yapı sunsa da bu sefer özellikle My Team modundaki kapsamlı değişikliklerle öne çıkıyor. F1 25, önceki yıllarda atılan temelin üzerine sağlam bir yapı inşa etmeye çalışıyor. Bu da onu yıllık güncellemelerden biri olmaktan çıkarıp, anlamlı bir evrim hâline getiriyor.
Oyunda iki farklı sürüm mevcut: Standart Sürüm ve daha pahalı olan İkonik Sürüm. F1 23 veya F1 24 oyunlarının sahiplerine İkonik Sürüm için yüzde 15 indirim sunuluyor. Bu sürüm ayrıca Lewis Hamilton temalı bazı içerikler ve çıkacak olan F1 filmiyle ilgili özel senaryoları da içeriyor. ABD’deki oyuncular için bir aylık F1 TV Pro üyeliği de hediyeler arasında. Tabii bu detay bizi pek ilgilendirmiyor. Ek paketler sayesinde oyunculara koleksiyon ve deneyim açısından daha zengin bir içerik sunulmuş. F1 evrenine tutkuyla bağlı olanlar için bu sürümler ekstra bir heyecan yaratıyor.
Her iki sürümde de 2025 yılının Formula 1 sezonunun tamamı yer alıyor. Güncel tüm F1 pilotları ve araçları dahil edilmiş. Yuki Tsunoda Red Bull’da, Jack Doohan ise sezon başı değişiklikleri nedeniyle hâlâ Alpine koltuğunda. F2 tarafında da 2024 sezonunun tüm pilotlarıyla birlikte kariyer modunda kapsamlı bir deneyim sunuluyor. Oyuncular, bu detaylar sayesinde hem F1 hem F2 cephesinde farklı deneyimler yaşayabiliyor. Güncel sezon verileriyle oynamak da simülasyon tutkunlarını memnun edecek düzeyde diye düşünüyorum efendim.
Yarış pistleri cephesinde, 2025 sezonuna ait tüm pistler oyunda mevcut. Üstelik bu kez üç pistin ters versiyonları da oyuna eklenmiş: Zandvoort, Silverstone ve Red Bull Ring. Yeni bir özellik olarak bu pistleri tersten sürmek oldukça keyifli ve bazıları normal versiyonlarına göre daha bile eğlenceli olmuş. Özellikle de Red Bull Ring’in ters versiyonu şaşırtıcı derecede iyi çalışıyor. Ters pistler sadece eğlence değil, aynı zamanda yeni stratejiler ve refleksler geliştirmek için de güzel bir fırsat sunuyor. Oyunun tekrar oynanabilirlik ömrüne katkıda bulunuyorlar.

Grafiksel anlamda en dikkat çeken yeniliklerden biri ise LIDAR teknolojisiyle taranmış beş pistin eklenmesi: Melbourne, Suzuka, Imola, Miami ve Bahreyn. Bu pistler artık gerçek hayattaki hâllerine çok daha yakın ve farklar göze çarpıyor. Özellikle de Albert Park, geçtiğimiz yıla kıyasla belirgin şekilde daha detaylı. Bu teknoloji, pist yüzeylerinin ve çevresel detayların gerçeğe çok daha yakın hissettirilmesini sağlıyor. Pistteki her tümsek ve her eğim artık daha anlamlı hissettiriyor.
F1 serisi, diğer yarış simülasyonlarına göre pisti çevreleyen ambiyansı çok daha güçlü aktarıyor. Tribünler, vinçler, reklam panoları, taraftar alanları gibi detaylar sayesinde bir yarış hafta sonunun tam ortasında gibi hissetmek mümkün. iRacing gibi simülasyonlarda eksik kalan bu “etkinlik atmosferi”, burada fazlasıyla yer buluyor. Bu unsurlar oyunun sinematik değerini artırıyor. Bir yarışın sadece pist değil, çevresiyle de bir bütün olduğunu hissettiriyor.
Sürüş hissiyatı ise F1 24 ile oldukça benzer. Ancak bu yıl araçlarda belirgin bir ön tekerlek kayması (understeer) artışı hissediliyor. Direksiyonla virajlara girişlerde daha yumuşak ve dikkatli olmak gerekiyor. Force feedback hissiyatında da ufak ayarlamalar yapılmış; özellikle viraj girişlerinde araç ağırlığını daha net hissedebiliyorsunuz. Gerçekçiliğe verilen bu özen, simülasyon oyuncularını tatmin edecek bir detay. Ancak arcade sürüşü sevenlerin alışması biraz zaman alabilir.
Yüksek hızlarda araç hâlâ piste adeta yapışmış gibi davranıyor. Ancak yavaş virajlarda kontrol zayıf, hatta gereğinden fazla savrulma yaşanabiliyor. Bu durum biraz abartılı duruyor; F1 araçları, yüksek yere basma gücü ve geniş lastikleriyle bu kadar kolay tutuş kaybetmemeli. Yapay zeka ile yapılan yarışlarda bu dengesizlik daha çok hissedilebiliyor. Özellikle de DualSense gibi oyun kontrolcülerini kullanan oyuncular benim gibi bazı virajlarda zorlanabilir.

Enerji geri kazanım sistemi de bu yıl revize edilmiş. Artık yarış sırasında “hotlap” modu kullanılabiliyor. Bu sayede üst düzey performans modunu aktifleştirmek kolaylaşıyor ve düzlüklerde sadece “overtake” tuşuna basmak yerine daha farklı kullanım opsiyonları sunuluyor. Bu değişiklik, enerjiyi stratejik şekilde kullanmak isteyen oyuncular için avantaj sağlıyor. Ayrıca takımlar arası ERS yönetimi daha görünür ve hissedilir hale geliyor F1 25 içerisinde.
Direksiyonla oynanışa alışkın olanlar için Logitech G Pro Direct Drive gibi direksiyonlar sorunsuz çalışıyor. Menü navigasyonunda hâlâ mouse desteği olmaması ise tuhaf bir eksiklik. Bunun dışında, kesinlikle gamepad ile oynamak da oldukça eğlenceli. Orta düzey çekiş kontrolüyle birlikte, biraz arcade ayarlarla rahatça keyifli yarışlar çıkartmak mümkün. Direksiyon destekli oynanışın yanı sıra, pad kullanıcıları için de erişilebilirlik korunmuş durumda oyunun içinde.
F1 25 oyununun PC versiyonunda dikkat çeken bir görsel özellik ise Path Tracing desteği. Ancak bunun için NVIDIA GeForce RTX 4080 Super veya üstü bir ekran kartı gerekiyor ve bu da yalnızca 1080p çözünürlükte 60 FPS gibi bir performans vadediyor. Kısacası görüntü şahane ama sistem gereksinimi oldukça yüksek. Neyse ki genel performans geçen yıla göre daha stabil. Geliştirici ekip optimizasyon konusunda bir adım öne çıkmış. PlayStation 5 Pro üzerinde de durum gayet hoş.
Braking Point 3 de bu yıl da geri döndü. Konnersport takımının hikâyesini devam ettiren bu mod, F1 serisinin sinematik yönünü temsil ediyor. Hikâye diyalogları yer yer oldukça yapay ve klişe olsa da, yarış oyunları söz konusu olduğunda bu artık kabul gören bir durum. Drive to Survive hayranları için keyifli bir interaktif alternatif sunuluyor. Oyun, gerçekçilik ile kurmaca arasında dengeli bir çizgi tutturmuş. Hikaye seven biri olarak bu oyunun, bu alternatif içeriğine bayıldım.

Yüz animasyonlarında da Braking Point 3 ile birlikte bir iyileştirme var. Özellikle ara sahnelerdeki yüz ifadeleri daha doğal ve gerçekçi. Motor sesleri önceki yıla kıyasla çok büyük bir fark sunmuyor ama genel atmosferi destekliyor. Radyo mesajlarında ise belirgin bir çeşitlilik artışı var. Takım içi iletişim, yarış dinamiklerine daha fazla katkı sağlıyor.
F1 filmiyle bağlantılı senaryolar ise yalnızca İkonik Sürüm sahiplerine açık. Bu senaryolarda filmden kısa bir sahne izlenip, ardından o sahne oyun içinde sürülüyor. Gerçekçiliğe verilen önem burada da korunmuş: Filmde kullanılan F2 aracı, oyunda da F2 direksiyonuyla modellenmiş. Küçük ama hoş bir detay. Bu içerikler F1 hayranları için film ve oyun arasında köprü kuruyor.
Klasik bir hal alan Kariyer Modu, geçen yılki hâliyle neredeyse aynen geri dönmüş. Yine F2’den başlayıp F1’e yükselmek mümkün. İstatistik takibi, takım arkadaşlığı gibi sistemler yerli yerinde. Ortak kariyer ve “challenge career” gibi modlar da hâlâ mevcut. Uzun süreli kariyer planlaması seven oyuncular için hâlâ tatmin edici bir yapı sunuyor kendisi.
En büyük değişiklik ise My Team modunda yaşanmış. Artık oyuncular sadece araç geliştirmekle kalmıyor, her departmanın büyüklüğünü, faaliyet planlamasını, parça üretim sıklığını ve geliştirme sürelerini de yönetebiliyor. Bu yönüyle F1 Manager oyunlarından alınan mekaniklerin F1 25 oyununa başarıyla entegre edildiğini söyleyebiliriz. Menajerlik unsurları stratejik derinliği hissedilir biçimde artırıyor. Bu da oyuncuların uzun zamandır beklediği bir şeydi.

F1 25 içerisindeki MyTeam modunda artık “owner-driver” olamıyorsunuz. Yani, kendi takımınızı kurup, aynı zamanda kendiniz yarışamıyorsunuz. Bunun yerine iki sürücü tutmanız ve her hafta sonu hangi sürücüyle yarışacağınızı seçmeniz gerekiyor. Bu karar bazı hayranlar arasında hoş karşılanmasa da, sistemin hâlâ eğlenceli çalıştığını belirtmek gerek. İki sürücülü yapı, farklı yarış senaryoları üretmeye imkân tanıyor. Benim hoşuma gitti açıkçası.
Yapay zekâ (AI) yarışçıların davranışları da bu yıl önemli ölçüde geliştirildi. Yarış başlangıçlarında daha doğal kalkışlar yapmaları ve yarış çizgisine sadık kalmaları dikkat çekiyor. Ancak buna rağmen bazı eski alışkanlıklar devam ediyor; özellikle de frenleme noktalarında agresif davranan AI sürücüler, oyuncuya gereksiz temaslar yaşatabiliyor. Bu da hem rekabetçi deneyimi baltalıyor hem de temiz yarış sürmek isteyen oyuncular için zaman zaman sinir bozucu bir hâl alabiliyor.
F1 World menüsü altında gizlenen klasik modlar ise kullanıcı arayüzü açısından bazı eleştirilerin hedefi olmuş durumda ki bunların tamamı haklı. Tek oyunculu Grand Prix, zamana karşı yarış veya serbest antrenman gibi modlara ulaşmak önceki oyunlara göre daha çok uğraş gerektiriyor. Bu da sadece birkaç yarış yapmak isteyen oyuncuların fazladan tıklama yapmasına sebep oluyor. Geliştiricilerin bu konudaki tercihi, deneyimi merkezi bir ekrana taşımak olsa da, erişim kolaylığı açısından geri adım niteliği taşıyor. F1 World, bu deneyime pek yakışmıyor.
Bir diğer yandan ise kozmetik içerikler konusunda F1 25, özellikle araç kaplamaları ve kask tasarımlarıyla övgüyü hak ediyor. Oyuncuların kendi takımlarına veya pilotlarına uygulayabilecekleri görsel seçenekler önceki yıllara göre çok daha detaylı ve estetik tasarlanmış. Bununla birlikte, sürücülerin gündelik kıyafet seçenekleri oldukça sade kalmış ve çeşitlilik açısından zayıf bulunmuş. Özellikle sosyal medya içerikleri üreten oyuncular için bu detay önem arz ediyor.

Yarış dışı kişiselleştirme seçeneklerinin genişletilmesi, oyunun genel atmosferini de doğrudan etkiliyor. Birçok oyuncu için aracının veya karakterinin dış görünüşü, pist performansı kadar önemli. Bu yüzden EA Sports ekibinin kozmetik alanında yaptığı gelişmeleri desteklemesi olumlu bir hamle. Ancak bazı alanlarda daha fazla yenilik görmek isteyen oyuncuların da sesine kulak verilmesi gerektiği açık. Sonuçta her şey kozmetik ögelerden oluşmuyor.
F1 World modu da daha önce bahsettiğim gibi geri döndü ve yine karışık duygular uyandırıyor. Sürekli yarışlar ve görevler sunarak sizi meşgul tutsa da, temel yarış modlarının bu ekranın arkasına gizlenmiş olması kullanıcı deneyimini zedeliyor. Tekli yarışa girmek bile fazladan birkaç tıklama gerektiriyor. Bu durum menü tasarımında daha sade ve hızlı erişilebilir arayüz ihtiyacını ortaya koyuyor. Oyun akıcılığı bazen gereksiz menü karmaşasıyla sekteye uğrayabiliyor.
F1 25 oyununun çevrimiçi tarafı da sağlam temellere oturuyor. Dereceli yarışlar, özel ligler, haftalık görevler ve sezonluk etkinlikler sayesinde çevrimiçi rekabeti canlı tutmak mümkün. Özellikle rekabetçi oyuncular için MMR (derece puanı) takibi sunulması, sıralamalarda yükselme motivasyonunu artırıyor. Sunucu stabilitesi de şimdiye kadar oldukça iyi görünüyor. Oynadığım çevrim içi yarışlarda internet ve sunucu bağlantısı ile ilgili hiçbir problem yaşamadım.
Oyunun genel itibarıyla yıllık spor oyunlarının tipik handikaplarını taşıdığı söylenebilir. Yine de F1 25, sunduğu kalite ve detay seviyesiyle seriye yeni bir soluk getirmeyi başarıyor. Daha geniş pist veri tabanı, derinleştirilen My Team modu ve görsel iyileştirmeler ile yalnızca “sezon güncellemesi” olmaktan fazlasını sunuyor. Serinin takipçileri için bu yılki sürüm, satın alınmayı hak eden bir güncelleme olarak öne çıkıyor. Bu yüzden kendisini rahatlıkla önerebilirim.






