Back to the Dawn, oyuncularını karanlık bir komploya karşı zamana karşı yarış verdikleri sıkı yönetilen bir hapishaneye hapseden derin ve hikaye odaklı bir RPG deneyimi sunuyor. Oyuncular, Thomas veya Bob isimli iki farklı karakterden birini seçerek bu çetin dünya içine giriyor. İkisinin de yalnızca 21 günü var: Ya gerçeği ortaya çıkartacaklar ya da geri dönüşü olmayan bir sona sürüklenecekler. Yani, ortada zaman sınırlı, heyecan dolu bir deneyim var.
Oyunun merkezinde, Thomas adlı bir gazeteci ile Bob adlı gizli bir polis memurunun hikâyeleri var. Thomas, belediye başkanının yolsuzluklarını ortaya çıkardığı için bir komplonun kurbanı olurken; Bob, daha büyük bir tehdidi ortaya çıkartmak için gizli bir görevle hapishaneye gönderiliyor. Her iki karakterin de anlatımı detaylı, ancak Thomas’ın hikayesi daha çok işlenmiş ve duygusal olarak daha çekici. Bob’un daha yapılı hikaye yapısı ise klasik anlatım sevenler için ideal.
Back to the Dawn oyununun hikaye anlatımı gerçekten etkileyici bir seviyede yer alıyor. Hapishanedeki karakterlerin her biri benzersiz, detaylı ve çoğu zaman unutulmaz. Mizah unsurları, zaman zaman karanlık esprilerle harmanlanmış olsa da, oyunun atmosferini yumuşatarak oyuncuyu daha fazla içine çekiyor. Oyundaki karakterlerin insan yerine hayvan formunda olması da bu anlatıma farklı ve akılda kalıcı bir hava katmış bence.
Back to the Dawn oyununa başlarken karakter seçimi ve arka plan belirleme, deneyimi tamamen kişiselleştiriyor. Thomas’ın bir televizyon muhabiri, savaş muhabiri ya da gizli gazeteci olarak başlaması, oynanış tarzını doğrudan etkileyen efektler sunabiliyor. Bu seçimler, başlangıç yeteneklerinden karakterin sosyal becerilerine kadar pek çok öğeye yansıyor ve stratejik kararların önemi daha ilk andan itibaren rahatlıkla hissediliyor.

Oyunun istatistik sistemi, RPG türü severleri memnun edecek kadar derin. Güç, Çeviklik, Zeka ve Karizma olmak üzere dört temel yetenek, sadece savaşta değil, sosyal etkileşimlerden kaçış planlarına kadar her şeyde etkili. Oyuncu bu yeteneklerden bir ya da ikisini odak noktaya alarak kendi stratejisini oluşturmak zorunda. Bu sistem, tekrar oynanabilirliği yüksek tutuyor.
Oyundaki çoğu meydan okuma zar atma sistemine dayanıyor. İkna, fiziksel eylemler veya gizli işler için zar atılıyor ve başarı şansı temel istatistiklerle belirleniyor. Oyuncular bu sistemle eşyaları, bilgileri ve avantajları birleştirerek olaylara farklı açılardan yaklaşabiliyor. Fakat zar sonucu başarısızlıklar, değerli “Odak” kaynağını tüketerek yeniden deneme zorunluluğuyla birlikte geliyor.
Hapishanedeki karakterlerle ilişkiler kurmak, oyunun belki de en çekici tarafı. Persona 5 yapıtının sosyal sistemine benzer bir yapı ile mahkumlarla vakit geçirmek, yan görevleri açıyor, yetenekleri geliştiriyor ve kaçış yollarının kilidini açıyor. Bu sistem sayesinde, her karakterin hikayesiyle yakından bağ kurmak mümkün hale geliyor. Bazı karakterler dostluk kurmaya daha yatkınken, bazıları ise güven kazanmak için sabır ve doğru hamleler gerektiriyor. Dolayısıyla sosyal etkileşimler yalnızca eğlence değil, aynı zamanda stratejik bir yatırım niteliği taşıyor.
Dövüş sistemi ise klasik JRPG tarzında, tur bazlı ve yeterli seviyede ama oyunun genel stratejisi dövüşten çok kaçınmaya yönelik; savaş kazanılsa bile, yaralanma veya itibarda düşme gibi olumsuzluklar kaçınılmaz. Bu da savaşları daha gerçekçi ve riskli hale getiriyor. Bu nedenle çatışmalara girmek çoğu zaman son çare olarak değerlendirilmelidir. Stratejik bir planlama yapmadan girişilen her kavga, tüm ilerlemenizi sekteye uğratabilecek sonuçlar doğurabilir.

Kaynak yönetimi, Back to the Dawn yapıtının kesinlikle hayatta kalma tarafının merkezinde yer alıyor. Sağlık, ruh hali, açlık, temizlik, para ve itibar gibi faktörler her an takip edilmek zorunda. Bunlar arasında dengenin sağlanamaması, hikayenin gidişatını ciddi anlamda etkileyebiliyor. Hemen her şeyin para gerektirmesi de oyuncuyu daha dikkatli olmaya zorluyor.
Tüm bunlardan önemlisi ise zaman. Back to the Dawn içerisinde yapılan her hareket zaman harcatıyor ve oyuncu sıkı bir günlük programa uymak zorunda. Geç kalkmak, yemekte gecikmek veya gece gizlice dışarı çıkmak gibi eylemler büyük risk taşıyor. 21 günlük zaman sınırı, oyuncuya hem baskı hem de yeniden oynama motivasyonu sunuyor ve heyecanı arttırıyor.
Grafikler ise Back to the Dawn oyununun belki de en büyüleyici yönü. 2D sprite sanatı, detaylı ve canlı tasarımlarıyla dikkat çekiyor. Hapishane ortamlarından karakter animasyonlarına kadar her şey özenle işlenmiş. Özellikle küçük mimik detayları ve çevresel efektler, ortama hayat katıyor. Müzikler ise iş görür seviyede ve atmosferi destekliyor ancak grafiksel kalite kadar öne çıkmıyor.
Genel olarak, Back to the Dawn beklenenden çok daha fazlasını sunan bir indie baş yapıtı. Sıkı yönetilen sistemleri, etkileyici anlatımı, tekrar oynanabilir yapısı ve çarpıcı atmosferi ile hapishaneden kaçış temalı rol yapma oyunları arasında kendine özgü bir yer edinmeyi başarıyor. Hapishane içindeki 21 gün boyunca, oyuncu hem zamana hem de karanlığa karşı savaş veriyor.