Level-5 ekibinin son yıllardaki sessizliğini bozan ve Nintendo 3DS dönemindeki görkemli günlerine dönüş sinyali veren Fantasy Life i: The Girl Who Steals Time, beklemeye fazlasıyla değmiş bir devam oyunu. Uzun süren geliştirme süreci boyunca oyuncuların sabrını sınayan yapım, sonunda sunduğu kapsamlı içerik, detaylı sistemler ve eğlenceli yapısıyla sadık hayranlarına adeta bayram ettiriyor. İlk oyunun izinden giderken hem nostalji yaşatıyor hem de yeni içeriklerle seriyi günümüze başarıyla taşıyor. Peki, bu başarı tam olarak nasıl bir şey?
Oyunun en dikkat çekici yönlerinden biri zaman yolculuğu teması. Ana karakterimiz bir yandan antik bir şehrin 1000 yıl önceki hâlini keşfederken, diğer yandan aynı bölgenin gelecekteki yıkıntıları arasında geziniyor. Bu iki zaman çizgisi arasında geçiş yapmak sadece hikâyeyi değil, oynanışı da büyük ölçüde etkiliyor. Her bir zaman dilimi farklı karakterler, görevler ve yapılaşma sistemleriyle donatılmış. Zamanı “çalmaya” yönelik bu yaratıcı yapı, keşif hissini iki katına çıkarıyor.
Oyuncuya sunulan 14 farklı meslek sayesinde oyundaki deneyim oldukça kişiselleştirilebiliyor. Bazıları savaş odaklı, bazıları ise tamamen üretim ve keşif üzerine kurulu. En güzel yanı ise istediğiniz zaman bu meslekler arasında geçiş yapabiliyor olmanız. Bir gün büyücü olarak zindanları temizleyebilir, ertesi gün balık tutarak, ağaç keserek ya da yemek pişirerek huzur dolu bir deneyim yaşayabilirsiniz. Her mesleğin kendine özgü görev zinciri ve seviye sistemi bulunuyor.
Oyundaki en sevilen yönlerden biri, adeta bir Animal Crossing havasında kendi adanızı inşa edebilmeniz. Binalar yerleştirmek, çevre düzenlemesi yapmak ve dekoratif objelerle evinizi kişiselleştirmek, tempolu oynanıştan uzaklaşmak isteyenler için birebir. Dahası, adanın gelişmişlik seviyesi ödüller kazandırıyor, bu da yaratıcı oyuncular için bir motivasyon kaynağı oluyor. Bu sistem, özellikle Animal Crossing: New Horizons hayranlarının ilgisini çekecek nitelikte.

Fantasy Life i: The Girl Who Steals Time oyununun ARPG tarafı ise şaşırtıcı şekilde sağlam. Hikâye içerikleri, özellikle Level-5 ekibinin yıllardır bilinen mizahi ama duygu yüklü anlatımıyla başarılı bir şekilde destekleniyor. Küçük karakterler bile özenle yazılmış halde, her biri kendine özgü mizaca ve hikâyeye sahip. Oyunun anlatımı, görsel efektleri ve bazı sinematikleri, Unreal Engine isimli popüler oyun motorunun gücünü hissettirecek kadar etkileyici.
Dünyada keşfedilecek üç ana alan bulunuyor. İlki, ana hikâyenin geçtiği ve meslek ustalarına erişimin sağlandığı başlangıç adası. İkinci alan, oyuncunun adasını şekillendirdiği çok oyunculu ve sosyalleşmeye yönelik bölge. Üçüncüsü ise Ginormosia adındaki dev açık dünya. Bu son bölge, oyun içi içerik açısından oldukça zengin ve The Legend of Zelda: Breath of the Wild esintileri taşıyor. Haritada kuleler, mini etkinlikler ve yaratıklarla dolu alanlar bulunuyor. Alan seviyesi yükseldikçe hem düşmanlar güçleniyor hem de ganimetler iyileşiyor.
Ginormosia’daki bu alan seviyesi sistemi, oyuncuya tekrar oynanabilirlik sunuyor. Alanın seviyesini artırmak, zorluk ve ödül dengesini kurarken, arkadaşlarla birlikte keşfe çıkmak da bu süreci daha eğlenceli hale getiriyor. Özellikle bazı etkinliklerin rastgele ve anlık gerçekleşmesi, Fantasy Life i: The Girl Who Steals Time oyununa ihtiyacı olan dinamizmi katıyor. Yalnızca ana görevleri değil, dünya içindeki anekdotları ve gizli etkinlikleri de keşfetmek önemli.
Savaş sisteminin ötesinde, oyundaki hızlı meslek geçiş sistemi büyük övgü topluyor. Örneğin, bir mağarada düşmanları temizledikten sonra cevher bulduğunuzda, oyun otomatik olarak sizi madenciye çeviriyor. Böylece oyuncu arayüzle boğuşmadan keşfine devam edebiliyor. Bu detay, hem oynanışı akıcı tutuyor hem de sistemlerin iç içe geçmesini sağlıyor.

Fantasy Life i: The Girl Who Steals Time oyunundaki diğer bir başarı da görev yapısında gizli. Bazı görevler tamamen hikâyeye bağlıyken, bazıları oyuncuya sadece keyifli aktiviteler sunuyor. Bu görev çeşitliliği sayesinde oyuncu istediği şekilde ilerleyebiliyor. Bazen bir gününüzü sadece ağaç keserek ya da bir karakterle sohbet ederek geçirebiliyorsunuz. Bu, oyunun “yavaş hayat” temasını başarıyla yansıtıyor ve size hoş bir özgürlük tanıyor.
Ancak her şey kusursuz değil. Fantasy Life i: The Girl Who Steals Time oyununun çok oyunculu modu hâlâ bazı sınırlamalara sahip. Hikâye görevleri çok oyunculu modda oynanamıyor ve bu da arkadaşlarla birlikte ana içerikleri deneyimlemeyi zorlaştırıyor. Ayrıca çok oyunculu oturumlar sürelere bağlı: 30 ya da 60 dakikalık zaman sınırlamaları bazı oyuncular için kısıtlayıcı olabilir. Bu özelliklerin gelecek güncellemelerle esnetilmesi, oyunun sosyal yönünü güçlendirebilir.
Oyun sonu içerik açısından, Fantasy Life i: The Girl Who Steals Time biraz “grind” hissi yaratabiliyor. Hikâye sonrası, sürekli malzeme toplamak, zindanları tekrar tekrar gezmek gibi aktiviteler bazen monotonlaşabiliyor. Ancak Level-5 ekibinin ikonik mizahı ve sunum kalitesi bu süreci daha katlanabilir hale getiriyor. Oyuncuların 100 saati aşkın sürelere ulaşabilecek olması bu nedenle hiçbir şekilde şaşırtıcı değil eğer bana soracak olursanız.
Teknik olarak da Fantasy Life i: The Girl Who Steals Time oldukça dengeli. PC versiyonunda daha fazla özelleştirme seçeneği var; örneğin, ekranın kenarlarındaki bulanıklık efekti kapatılabiliyor. Konsol versiyonu ise DualSense özelliklerini kullanarak hızlı yükleme ve titreşim destekleriyle güzel bir deneyim sunuyor. Ayrıca çapraz platform desteği sayesinde oyunu evde konsolda oynayıp, Nintendo Switch üzerinden devam edebilmek büyük bir kolaylık sağlıyor.

Oyunun kullanıcı arayüzü ise genel olarak sade ve sezgisel tasarlanmış. Menü geçişleri hızlı, envanter yönetimi kolay ve görev takibi anlaşılır biçimde sunuluyor. Özellikle çok sayıda meslek ve kaynakla uğraşırken bu sadelik oyuncuyu yormuyor. Ancak bazı oyuncular için simgelerin küçük boyutlu olması veya yazıların yer yer okunması zor hâle gelmesi küçük bir dezavantaj yaratabilir. Bu gibi detaylar, ileride yapılacak kullanıcı deneyimi güncellemeleriyle kolayca düzeltilebilecek türden. Yine de bu sade ama işlevsel arayüz, oyunun genel rahatlatıcı yapısıyla oldukça uyumlu.
Görsel anlamda ise orijinal oyunun estetiğini korurken modern grafiklerle dengeli bir harman yakalanmış. Nintendo 3DS döneminin çizgisel güzelliği kaybolmamış, aksine yüksek çözünürlükle güçlendirilmiş. Fantasy Life i: The Girl Who Steals Time, böylece nostaljiyle güncel teknolojiyi birleştirmeyi başaran nadir örneklerden biri oluyor. Müziklerde ise eski parçaların yeniden yorumları ve yeni besteler başarılı bir şekilde harmanlanmış.
Seslendirme kısmı ise tam anlamıyla değil, kısmi şekilde yapılmış. Ana sahnelerin bazıları seslendirilmişken, bazıları yalnızca metinle geçiliyor. Karakterlerin yer yer sesli tepkiler vermesi hoş bir detay olsa da, bazı önemli sahnelerin sessiz kalması atmosferi baltalayabiliyor. Bu konuda geliştirici ekipten biraz daha cesur bir yaklaşım beklenebilirdi.
Sonuç olarak, Fantasy Life i: The Girl Who Steals Time sadece nostaljiye hitap eden bir devam oyunu değil, aynı zamanda türünün en iyi örneklerinden biri olmayı başarıyor. RPG, hayat simülasyonu ve keşif mekaniklerini bu denli dengeli bir biçimde birleştirmek kolay değil. Level-5, yıllar sonra belki de en “Level-5” oyununu yapmış diyebiliriz. Oyuncuya kendini zorunlu değil, özgür hissettiren bir dünyada yaşamak isteyen herkese bu oyunu gönül rahatlığıyla öneriyoruz.