Borderlands 3 oyununun doğrudan devamı olan Borderlands 4, selefinin dertlerini toparlama niyeti ile karşımıza çıktı. Bu demek oluyor ki Aşırı ergen espriler, susmak bilmeyen baş kötü karakterler ve mermi süngeri patronlar geri çekiliyor. Yalnız, bu kez de ayar o kadar kısılmış ki ortaya serinin garip bir taklidi çıkmış gibi olmuş. Markanın özündeki ganimet akışı ve tatmin eden silah kullanımı hâlâ sağlam ama ne yazık ki anlatı tarafı hiç olmadığı kadar zayıf. Bu da beni üzüyor; karşımdaki oyun ne olursa olsun onun anlatısından güzel şeyler kapmayı seven birisiyim.
Öncekilerde olduğu gibi dört oynanabilir Vault Hunter karakterinden birine bürünüyorsunuz Borderlands 4 içerisinde. Uzun zaman önce yok olmuş bir uygarlığın bıraktığı kasaları ararken para ve macera peşinde koşan kanun kaçağı paralı askerler bunlar. Her birinin kendine özgü yetenek ağaçları ve özellikleri var, böylece oyuna yaklaşımınızı dilediğiniz gibi renklendirebiliyorsunuz. Benzer şeyleri serinin geçmişinde sayısız kere gördük zaten. Yine de özet geçmek gerekirse:
Siren sınıfından Vex, kendisinin ya da dişli bir canavarın hayalet kopyasını çağırıp ateşi üzerine çekebiliyor. Forgeknight Amon ise element yüklü baltalar, kamçılar ya da bir kalkan üretip göğüs göğse dalaşmayı seviyor. Bu kadro şimdiye kadarki en güçlü Vault Hunter karması gibi hissettirdi bana. Geçmişte “kötü seçim” denecek bir karakter pek olmadı ama ilk kez her bir karakter oyunun her alanında fazlasıyla işe yarıyor. Böylece hiçbir şeyden eksik hissetmiyorsunuz.
Mesela, günlük düşman sürülerinde de iri patronlarda da eşli oyunda takıma destek olurken de kendini gösteriyor karakterlerin hepsi. Ben ise ana oyunumu Vex ile götürdüm ama yeni kayıt açıp diğerlerini denediğim anlardan da keyif aldım. Dördünün de uzun saatler sonunda eşit ölçüde güçlü olup olmadığını anlamak için zamana ihtiyaç var. Yine de Borderlands serisine yeni başlayacaklara “şunu seçme” diyeceğim bir aday çıkmadı. Hepsi tek başına ayakta kalabiliyor, ekipte anlamlı katkı veriyor ve yeteneklerini öğrenip ustalaşmak doyurucu bir süreç.

Öte yandan, önceki oyunlarda olduğu gibi Borderlands 4 içerisinde debu kahramanların hikâyedeki rolü sınırlı. Borderlands serisinde asıl başroller genelde Vault Hunter karakterlerinin çevresindeydi. Angel, Tannis, Scooter, Handsome Jack, Tiny Tina, Mad Moxxi ve Claptrap gibi isimleri hayranlar iyi hatırlar; karakterleri değil. Serinin son oyunundan uzaklaşma planının parçası olarak bu yeni oyun da eski yüzlere pek odaklanmıyor. Borderlands 3 içerisinde sanki her yarım saatte bir tanıdık belirirdi. Burada geri dönenlerin sayısı az ve ekranda kaldıkları süre de kısa.
Böyle olunca duygusal bağı yeni kadronun kurması gerekiyor. Ne var ki hepsi sıkıcı. Rush, kalbi temiz ve iri yarı adam kalıbından çıkamıyor. Zadra ise geçmişi karanlık kuşkulu bir bilim insanı. Karakterlere, basmakalıp özetlerin ötesine geçen bir kişilik verilmediği için bağ kurmak zor. Ayrıca, çoğu olay örgüsünde pek de ağırlık hissettirmiyor. Hatta bir görevde yeterince hızlı olsam bir müttefiki kurtarabilecektim, yavaş kaldım ve öldü. Hiçbir şey hissetmedim (ki normalde kolay hislenirim), oyun da sanki hiçbir şey olmamış gibi görevini başka birine devretti.
Claptrap karakterinden nefret edebilirim ama kendisi en azından bir his uyandırıyor. Onu görür görmez canını yakmanın yollarını arıyorum, rahatsız edici durumlarla yüzleştiğinde kahkaha atıyorum. İyi bir karakter sizi bir şeye tepki vermeye zorlar ve içinde bulunduğu hikâyede hissedilir bir varlık taşır. Borderlands serisi bugüne kadar bu konuda güçlüydü, ana kadrodaki hemen herkes birileri için favoriydi, bir başkası için nefret objesi. Borderlands 4 ise nefret edilesi veya sevilesi bir tip bırakmamak için her şeyi yapmış gibi hissettirdi bana.
Sonuçta sahne, iki boyutlu ve renksiz tiplerle çevriliyor ve yeni biriyle tanıştıktan birkaç dakika sonra ne dediğini dinlemekten kopuyorsunuz. Evet, “cringe” espriler ve sinir eden tiplemeler azaldı. Fakat bu kez de sevilecek kimse yok. Ortaya duygudan yoksun, tatsız bir hikâye çıkmış. Bu oyunda hangi duyguyla yola devam etmeniz gerektiği belirsiz kalıyor. İlk iki oyunda amaç netti: Kasayı bulup, zengin olmak ve özellikle Borderlands 2 içerisinde yol boyunca sizi kışkırtan kolay hedef bir pisliğe haddini bildirmek. Borderlands 3 oyununda ise bir özgürlük savaşçısıydınız…

Borderlands 4, darmadağın bir oyun. Karakteriniz yine kasa peşinde ancak baş kötümüz olan Timekeeper, vücudunuza yerleştirdiği bir implant ile sizi takip edip, kısa süreliğine kontrol edebiliyor. İmplantı üzerinden atmaya kurulu oyun motivasyonu güçlü bir macera kancası olurdu ama hemen ardından sinyali engelleyen küçük bir robot yoldaş ediniyorsunuz ve Timekeeper artık ne sizi izleyebiliyor, ne de zapt edebiliyor. İmplant sanki yok.
Buna rağmen Claptrap’in peşine takılıp, Vault avını askıya alıyor, birkaç dakika önce duyduğunuz direnişi toplamaya soyunuyor ve intikam ya da özgürleşme gibi çok daha güçlü motivasyonlar rafa kalkıyor. Peki, neden bu oyunu oynamaya devam edeyim_ Çünkü hikâye zayıf olsa da oynanış çok eğlenceli. Her an tetikte silah kullanımı deli işi bir keyif. Buna çift ağızlı bumerang baltalar, sekip duran kara delikler, hedefi bulan füzeler, hayalet yırtıcılar gibi sınıf yetenekleri eşlik ediyor.
Düşmanlar rengârenk ganimetlere bölünüp saçılıyor, her parlak parça yeni bir favori silah ya da bomba olabiliyor. Topladıklarımı inceleyip hangisini satacağımı, hangisinin envanterimde yer bulacağını seçmekten büyük zevk aldım. Yeni kayıt açmadan Vault Hunter değiştiremiyor olsanız da her birinin üç ayrı yetenek ağacı var ve oynayış biçiminizi ciddi biçimde dönüştürüyor. Örneğin, Exo-Soldier Rafa’nın bir ağacı element bıçaklarla yakın dövüşe abanırken, bir diğeri otomatik nişanlı omuz taretleriyle mermi, füze ya da bomba yağdırıyor.
Kiti vur-kaç üzerine kurulu ama hasarı hangi yoldan vereceğinize siz karar veriyorsunuz. Yetenek puanlarını sıfırlamak ücretli ama birkaç saat sonra gereksiz ganimeti satarak düzenli respec yapacak bütçeyi rahatça çıkarıyorsunuz. Ekipman kısmında da benzer bir özelleştirme derinliği var. Oyunun başında Vex için mermi ve bıçak sekmeleriyle art arda kritik vuruş kovalayan bir yapı kurdum ve bunun sonuna kadar gideceğini düşündüm, üstelik kendi silahlı kopyalarını çağırma yeteneğiyle güzel de örtüşüyordu… Peki, sonra ne oldu?

Kara delik yaratan ve içine çektiği her şeyi element hasarına açık bırakan bir el bombası buldum, hemen ardından da Korozif ve Radyasyon arasında geçiş yapabilen bir pompalı geldi. Vex’in puanlarını yeniden dağıtıp çoklu element etkileri yığan, sonra da yakın dövüşe dalan bir tarza döndüm. Öncekinden farklıydı ama aynı ölçüde keyif verdi. Oyun sürekli denemeyi ödüllendiriyor, bol ganimet de bu denemelerin maliyetini karşılamayı kolaylaştırıyor.
Hareket sistemi de çok iyi. Kayma ve tırmanma önceki ana oyunda gelmişti, Borderlands 4 içerisinde de artık daha hızlı. Üstüne süzülme ve kancayla atılma eklenmiş. Süzülerek geniş boşlukların üzerinden geçiyor ya da havada asılı kalıp ateş edebiliyorsunuz. Kanca ise patlayıcı bidonları çekip el bombası gibi fırlatma, düşman kalkanlarını sökme, uzak platformlara erişme ya da katlar arasında salınma seçenekleri yaratıyor. Bağlanabildiği noktalar sınırlı ama neredeyse her bölümde kullanacak bir yer var ve çatışmaya ivme katmak eğlenceli seçenekler doğuruyor.
Buna en sevdiğim örnek, kırıldıktan bir saniye sonra patlayıp çevredeki herkese zarar veren bir kalkan bulduğum an. Kalkanı takıp metodik nişancılığa odaklı bir yükout kullanırken havada sinir bozucu bir düşmanı vurmakta çok zorlandım. Tam o sırada kancayla yerden uzaklaşıp kalkanım kırıldığı anda göğe fırladım. Patlamanın alan hasarı o uçanı indirdi, ardından havada dönüp yerdeki kalanı birkaç kafadan vuruşla bitirdim. Kendi kendime sapan yapıp bombaya dönüştüğüm andı.
Bu aynı şekilde tekrar yaşanmadı, yine de o parlak anın peşinden koştum. Aynı hissi başka yetenek ve silah kombinasyonlarıyla farklı durumlarda yakaladım. Borderlands 4 oyunundan en çok o anlarda keyif aldım. Fakat bunların çoğu oyunun ilk on saatinde oldu. Hikâyenin ortasına geldiğinizde neredeyse tüm düşman tiplerini görmüş oluyorsunuz, sonrasında çıkanlar daha çok öncekinin varyasyonları oluyor ve yenilik çok derin bir şekilde sunmuyor. İşte bu tekrara düşüş, çatışmayı bayatlatıyor ve oyun süresi olduğundan uzun gelmeye başlıyor.

Tüm bunların haricinde, Borderlands 4 içerisinde yan görev çok. Delilik sınırında deneyler yapan bir kadına yardım etmekten, haritanın geniş bir bölümünde triatlona katılıp finişe bomba taşımaya uzanan çeşitlilik var; klasik koleksiyon avı da cabası. Oyun bu içeriklerden bir bölümünü yapmanızı bekliyor; sadece ana görevleri izlerseniz seviye atlama hızı yetmiyor, arada deneyim puanı için grind yapmak veya daha mantıklı bir şekilde yan içeriklere yönelmek şart oluyor.
Seçimlik görevleri uzun süre es geçerseniz ilerleme frene basıyor. En kolay zorluğa geçmediğiniz sürece sizden dört seviye yukarı düşmana anlamlı hasar vermek neredeyse imkânsız. Bu durum, yan görevler esprili ya da ilgi çekici olsa tolere edilebilirdi. Ne yazık ki serinin alametifarikası olan mizah Borderlands 4 içerisinde aşırı silik kalmış. Geride, sadece seviye atlamak için katlandığınız, anlatı değerinden yoksun, dolgu hissi veren ve aşırı boş hissettiren işler kalıyor.
Özetle, ganimet kovalamak, yeni yapılar kurmak ve kaosu salmak istiyorsanız Borderlands 4 işinizi görüyor. Mekanik açıdan serinin en pürüzsüz oyunu ve her Vault Hunter, oyuna bambaşka bir açıdan dalma fırsatı veriyor. Ancak yağma ile çatışma arasındaki boşluklarda bir podcast açmanız iyi olur; hikâye ve karakterler tek başına ilgiyi taşımıyor ve tüm düşman türlerini gördükten sonra çatışmanın tadı kaçıyor. Bu yüzden de oyun uzun vadede sıkıyor.
Yani, Borderlands 4, şimdiye kadarki en iyi başlangıç Vault Hunter kadrosu izlenimi veriyor ve ganimet kovalamak, yeni yapılar denemek ve emeğinizin karşılığını görmek eğlenceli bir döngü yaratıyor. Bunun karşılığında ana karakterler ilgi çekmediği için duygusal riskler ucuzluyor, seviyeyi korumak için yapmak zorunda kaldığınız sönük yan görevler gerçekte pek de isteğe bağlı sayılmaz ve ilerleyen bölümde tekrarlayan düşman tasarımları deneyimi aşağı çekiyor..






