Planet Coaster 2 o meşhur “kaşıntıyı” tam olarak gideremedi. Paketlenişinde bir şeyler ters gitmişti; elde tutulur bir devam oyununun o özgün parlaklığını taşımıyordu ve hevesle kurmaya çalıştığı su parkı temasının evrimsel karmaşıklığını da yakalayamamıştı. Elbette kötü bir oyun değildi ama bir yerlerde eksik kalıyordu. Sonradan fark ettim ki ben daha elle tutulur, daha esnek bir deneyim arıyormuşum. O günden beri de deniz temalı o açlığımı bastıracak bir şey ararken, Steam platformunun dipsiz simülasyon kuyusunu kazıya kazıya sonunda Waterpark Simulator ile tanıştım.
Başta, adına “Simulator” yazan her oyunun, sayısız örnekte gördüğümüz o “olmaya çalışan” tuzağına düşeceğini sandım. Standart işletme simülasyonu klişeleri üzerine utanmaz bir su parkı katmanı oturtulmuşsa, rakiplerinin kopya dünyalarını farklı bir kaplamayla yeniden satmaktan öteye geçmez diye düşündüm. Meğer yanılıyormuşum. Hatta bırakın yanılmayı, bu fikirden bayağı bir uzakmışım. Waterpark Simulator oyununu House Flipper ile Theme Park World yapıtlarının gizli çocuğu gibi görüyorum; hatta biraz da Rollercoaster Tycoon sızmış sanki işin içine.
Bunu söylememin nedeni inşa edilebilir bileşen ve kum havuzu (sandbox) seçenekleri gayet iyi olsa da asıl mesele şu: Ragdoll fiziği, “olmaz böyle şey” dedirten eğlence planları ve atraksiyonlarla oyunun tamamen kaosa bel bağlaması, daha doğrusu kendini koşa koşa kaosun kucağına atması… Tam da bu yüzden Waterpark Simulator oldukça eğlenceli hissettiriyor. Kısacası bahsettiğim bu video oyunu “gerçekçi” bir simülasyon değil; daha çok su kenarında yaşanan tatlı bir anarşi.
Waterpark Simulator, sünger matları ve havuz eriştelerini seriyor ve sizi mantık dışına kayan, yer yer zapt edilemez birinci şahıs işletme simülasyonu dünyasına davet ediyor; klorlu suyla çalışan, kafa boşaltmalık bir eğlencenin tüm işaretlerini taşıyor. Oyunda her şeyden biraz var: Sıfırdan park kurmakla kalmıyor, yapım sürecinin bizzat içinde yer alıyor, hatta yeterince oyalanınca misafirlerin tepe taklak olduğu, dünyanın paramparça, hatta alev alev olduğu çöküş anını da görüyorsunuz.

Waterpark Simulator oyununa esas tadı veren, yolda attığınız adımlar: Düzensiz, asi bir “yap–yık” deneyimini kahkaha attıracak bir şova dönüştüren o küçük seçimler karşımıza çıkıyor. İlk olarak, oyun gümüş tepside sunulan bolca özelleştirilebilir senaryoyla geliyor. Bildik düz sandbox kalıbının aksine, temel döngünün çok ötesine geçip hem çocukça hem de taktiksel durumlar kurmanıza izin veriyor. Elinizde, çoğu ya finansal başarıyla ya da farklı dozlarda tazminat davalarıyla bitecek bir sürü olasılığın anahtarı var. Ortalığı biraz dağıtmak, kasaya girecek paranın küçük bir bedeli.
Bir simülasyon oyunu için burada elinizi atacağınız şeylerin sayısı gerçekten çok. Yalnız su kaydırakları değil; büfeler, süslemeler ve peşi sıra gelen görevler de var: Bilet kesmek, arızaları gidermek, boğulmak üzere olanları kurtarmak ve inanması güç ama çocuk havuzlarından pislik avlamak gibi şeyler Waterpark Simulator içerisinde mevcut. Açıkçası, bu sonuncusunu zihnimden silmeyi tercih ederim ama ne yazık ki artık bu mümkün değil…
Waterpark Simulator, tema parkı kurup işletmenin monotonluğuna gömülmenize engel olmakta harika iş çıkarıyor. Sadece yükünüzü hafifletmekle kalmıyor, aynı zamanda fazla efor istemeyen, hafif yaramaz bir deneyime kapı aralıyor. Ragdoll fiziği, su tabancaları ve etkileşimli oyuncakların çeşitliliği sayesinde kendi parkınızda terör estirebilir, “ölümüne” tasarım kaydırakları yaratabilir, hatta (mesela) dalga makinesine biraz pislik atıp, toplu paniği sahneleyebilirsiniz. İnanın, bu anlattıklarım buzdağının görünen ucu. Biraz daha çocukça olan bu eğlenceler bolca mevcut.
Özelleştirme araçlarının sunduğu fırsatlar ve özellikler bol olsa da öğrenme eğrisi de hatırı sayılır derecede dik. Dokunabileceğiniz şey miktarı çok; üstüne bir de görev ve bakım yükleri eklenince, bu dönen çarkları nasıl yöneteceğinize dair mini bir seminer alıyormuşsunuz gibi. Yine de, bunca parça hareket halindeyken, oyunun hiçbir noktasında sizden kusursuzluğu zorla istemiyor.

Genel tabloya bakarsak, Waterpark Simulator beklenmedik şekilde iyi akıyor; deneyimi baltalayacak türden büyük teknik sorunlara pek rastlamadım. Görsel kalite harikalar yaratmıyor ama bir simülasyon için çıta zaten göklere kurulu değil. Kaldı ki, göz alıcılıktaki eksikler, deniz temalı bu deliliğin aman vermeyen neşesi yanında ödenebilir bir bedel. Bu video oyunu, eğlence dozunu sonsuz bir yaratıcılık alanıyla yükseltiyor; yeni yetme girişimcilere, klasik sınırların ötesinde inşa edip serpilmeleri için alan açıyor açıkçası.
Bin bir parçanın bir şelale gibi aktığı, üzerine biraz da çocukça mizah serpilmiş bu karışım, iş simülasyonu ile komik anlatıyı şaşırtıcı ölçüde uyumlu harmanlıyor. Benim bu ön incelemeden çıkardığım sonuç şu: Waterpark Simulator, sıkıcı ve tekrar eden bir simülasyonun tekdüzeliğini yeniden üretmek yerine, aynı kürekle iki ayrı kalbi (yani hem yaratımı hem kaosu) canlı tutmaya çalışıyor ve bunu bir noktaya kadar başarıyor da.
Henüz bebek adımlarında olsa ve biraz daha ilgiye muhtaç pürüzleri bulunsa da, oyunun içinden yürümek (ya da yüzmek) şaşırtıcı derecede tatmin edici. Üstelik açık uçlu bir yapısı var; önümüzdeki aylarda yeni içeriklerle büyüme ihtimali de bir hayli yüksek. 1.0 sürümünün neler getirebileceğini hayal bile edemiyorum ki bu da benim gözümde kocaman bir artı.
Eğer siz de benim gibi benzer video oyunlarının deniz temalı vaatlerini tam karşılayamadığını düşünüyorsanız, muhtemelen Waterpark Simulator oyununun akıntılarında ayaklarınızı ıslatacak, aradığınız heyecanı fazlasıyla bulacaksınız. Kaotik, komik ve saatlerce (hatta günlerce) içinde kaybolmanızı sağlayacak ayrıntılarla ağzına kadar dolu. Hatta yüzme havuzundan “malum şeyi” kepçeyle toplamak bile eğlenceli olabiliyor, daha ne diyeyim?