Oyun dünyasında bazen karşınıza öyle yapımlar çıkar ki, bunlara “oyun” demek biraz haksızlık gibi gelir; bunlar daha çok dijital birer deneyimdir. Tensori stüdyosunun geliştirdiği POOLS, tam olarak bu tanıma uyan ve yakın bir geçmişte internet kültürünü ele geçiren Liminal Space ve Backrooms estetiğini merkezine alan bir yapım. Geçtiğimiz gece PlayStation 5 Pro konsolumu açıp, bu garip dünyaya adım attığımda, beni nelerin beklediğini bildiğimi sanıyordum ama yanılmışım…
Karşımda beni kovalayan bir canavar ya da çözmem gereken karmaşık bulmacalar yoktu; sadece sonsuzluğa uzanan beyaz fayanslar, durgun havuz suları ve kendi ayak seslerimin yankısı vardı. Bu sadelik, modern oyunların karmaşasından sonra hem huzursuz edici hem de tuhaf bir şekilde dinlendirici bir başlangıç sundu bana. Görsellikten bahsetmek gerekirse, PlayStation 5 Pro cihazının donanım gücü sayesinde POOLS, inanılmaz derecede gerçekçi bir görsel şölen sunuyor.
Oyunun kullandığı Unreal Engine 5 teknolojisi, fayansların üzerindeki ışık yansımalarından suyun yüzeyindeki en ufak dalgalanmaya kadar her detayı kusursuz bir netlikle ekrana taşıyor. Özellikle de 4K çözünürlükte, o steril ve soğuk havuz ortamının dokusunu neredeyse parmaklarınızın ucunda hissediyorsunuz. Işıklandırma o kadar doğal ki, bazen ekrana bakarken bunun bir oyun olduğunu unutup, gerçekten terk edilmiş bir havuz kompleksinde kaybolduğumu hissettim.
Bu görsel kalite, oyunun atmosferini kuran temel direklerden biri ve konsolun gücü, deneyimi bir üst seviyeye taşıyor. Atmosfer demişken, POOLS yapıtının en büyük başarısı kesinlikle yarattığı o tekinsiz boşluk hissinde yatıyor. Psikolojide kenopsia olarak adlandırılan, eskiden kalabalık olan ama şimdi terk edilmiş yerlerin verdiği o hüzünlü ve ürkütücü hissi oyun boyunca iliklerinize kadar yaşıyorsunuz; koridorlarda yürürken sürekli arkanızda biri varmış gibi hissediyorsunuz.

POOLS içerisinde köşeyi döndüğünüzde biriyle karşılaşmayı bekliyorsunuz ama kimse yok. Bu beklenti korkusu, sizi kovalayan bir canavardan çok daha etkili bir gerilim yaratıyor. Oyun size asla açıkça bir tehlike sunmuyor ama beyniniz, bu kadar sessiz ve büyük bir alanın boş olamayacağını fısıldayarak kendi korkunuzu kendinize ürettiriyor. Ses tasarımı, bu deneyimin görsel taraf kadar, hatta belki ondan daha da önemli bir parçası. Oyunda herhangi bir müzik bulunmuyor.
Duyduğunuz tek şey ortam sesleri. Ayaklarınızın ıslak zeminde çıkardığı vıcık vıcık sesler, suyun derinliklerinden gelen boğuk uğultular ve havalandırma borularının mekanik vızıltısı, sessizliği daha da ağırlaştırıyor. DualSense kontrolcüsünü elimde tutarken, yankıların yönünü ve mesafesini o kadar net algıladım ki, ses mühendislerinin bu konuda ne kadar titiz çalıştığını anlamak zor olmadı. Sessizlik burada boşluk değil, sizi çevreleyen ve baskı altına alan aktif bir öğe olarak kullanılmış.
Oynanış mekanikleri açısından, POOLS oldukça radikal bir tercih yaparak oyun kavramını minimuma indirgemiş. Yapmanız gereken tek şey yürümek, etrafınıza bakmak ve yolunuzu bulmaya çalışmak. Ekranınızda can barı, harita, pusula veya herhangi bir şey yok. Bu durum ilk başta yön duygumu kaybetmeme ve paniğe kapılmama neden oldu ama kısa sürede bunun bilinçli bir tercih olduğunu anladım. Oyun elinizden tutmuyor, sizi o labirentin içine bırakıyor ve çıkış yolunu bulmanızı istiyor.
Bu çaresizlik hissi, oyunun verdiği o kaybolmuşluk duygusunu pekiştiren en önemli mekanik aslında. Bölüm tasarımları, görünürde rastgele gibi dursa da aslında çok zekice kurgulanmış bir yapıya sahip. Başlangıçta aydınlık ve ferah havuz odalarında gezinirken, ilerleyen bölümlerde ortam giderek daha karanlık, dar ve klostrofobik bir hal almaya başlıyor. Bu geçiş o kadar yumuşak ve sinsi oluyor ki, kendinizi bir anda belinize kadar gelen karanlık bir suyun içinde yürürken bulduğunuzda, o ilk baştaki güvenli beyaz odaları özlemeye başlıyorsunuz.

Mekanların mimarisi, fizik kurallarına uymayan yapıları ve mantıksız merdivenleriyle rüya ile kabus arasındaki o ince çizgide gidip geliyor. Ancak dürüst bir inceleme yazarı olarak oyunun herkese göre olmadığını da belirtmem gerekiyor. Geleneksel bir korku oyunu bekleyenler, bir kovalamaca veya aksiyon arayanlar için POOLS büyük bir hayal kırıklığı olabilir. Oyunda kaybetme durumu yok, ölmek yok, sadece ilerlemek var. Bu durum, bazı oyuncular için motivasyon eksikliği yaratabilir ve oyunu bir yürüme simülasyonu olmaktan öteye taşıyamayabilir.
Ben bu dinginliği ve gizemi sevsem de, aksiyon odaklı oyuncuların birkaç bölüm sonra sıkılıp oyunu bırakması kuvvetle muhtemel. Oyunun bir diğer eleştirilebilecek noktası ise özellikle dar alanlarda ve kameranın hızlı hareket ettiği anlarda yaşatabildiği hareket hastalığı (motion sickness). Oyunun gerçekçi kamera açısı ve bazen kafa karıştırıcı mimarisi, uzun süreli oynamalarda baş dönmesine yol açabiliyor; yüksek FPS bu sorunu biraz hafifletse de, hassas bünyeler için hala bir risk oluşturuyor.
Ayarlardan görüş açısını değiştirmek biraz yardımcı olsa da, oyunun doğası gereği bu baş dönmesi hissi deneyimin bir parçası gibi yapışıp kalıyor. Oyun süresi bakımından POOLS, ne çok uzun ne de çok kısa diyebileceğim bir deneyim sunuyor. Ortalama birkaç saat içinde tamamlanabilen yapım, tadında bırakmayı biliyor. Eğer oyun daha uzun olsaydı, sunduğu bu tekdüze mekanik ve benzer görsel tema muhtemelen sıkıcı olmaya başlardı. Geliştirici ekip, konseptin sınırlarını bildikleri için oyunu tam da merak duygunuz tükenmeden bitirmişler.
Her bölüm, bir öncekine göre ufak farklılıklar sunarak taze kalmayı başarıyor ama bu tazelik sonsuza kadar sürmeyeceği için kısa oyun süresi yerinde bir karar olmuş. Teknik açıdan, PlayStation 5 Pro sürümünde herhangi bir hatayla karşılaşmadım, oyun yağ gibi akıyordu. Yükleme sürelerinin neredeyse hiç olmaması, bir odadan diğerine geçerken atmosferin bölünmemesini sağlıyor. Özellikle su fizikleri ve yansımalar konusunda, ışın izleme teknolojisinin getirdiği derinlik, basit bir havuz odasını bile sanatsal bir tabloya dönüştürüyor. Bağımsız bir stüdyodan çıkan bir oyunun, teknik anlamda bu kadar cilalı olması, sektördeki büyük firmalara ders niteliğinde bir başarı bence.

Hikaye anlatımı konusunda ise oyun tamamen sessiz bir yol izliyor; ne bir not, ne bir diyalog, ne de bir ara sahne var. Hikaye, tamamen sizin mekanlarla kurduğunuz ilişki ve kendi zihninizde yarattığınız teorilerden ibaret. Kimileri için bu bir eksiklik olabilir ama ben bunu oyunun gizemine katkı sağlayan bir unsur olarak gördüm. Neden buradayız? Bu havuzları kim inşa etti? Bu soruların cevabını oyun vermiyor, cevabı siz kendi hayal gücünüzle buluyorsunuz ki bu da korkuyu daha kişisel kılıyor.
POOLS, korku türüne getirdiği minimalist ve psikolojik yaklaşımla, son yıllarda oynadığım özgün işlerden biri. Sizi ucuz numaralarla korkutmaya çalışmıyor, bunun yerine zihninizin karanlık köşelerine sızarak sizi kendi düşüncelerinizle baş başa bırakıyor. Mükemmel değil, herkese hitap etmiyor ve tekrara düştüğü anlar var; ama sunduğu görsel ve işitsel deneyim o kadar güçlü ki, bir kez o beyaz fayanslı odalara girdiğinizde, etkisinden uzun süre çıkamıyorsunuz. Eğer farklı bir şeyler denemek ve teknolojinin sınırlarını zorlayan bir atmosfer solumak istiyorsanız, bu havuza dalmaktan çekinmeyin.






