Ghost of Yōtei, ilk duyurulduğunda ve detaylarını öğrendiğimde kendisine biraz ön yargı ile yaklaşmıştım. Aslında seriyi seviyorum ve Ghost of Tsushima, oynadığım en iyi açık dünya oyunlarından biriydi ama bu yeni yapıt, o çizgiden çıkacak gibi görünüyordu. Mesela, Ghost of Yōtei içerisinde, Ubisoft şirketinin her oyununda kullandığı “bölge başına bir patron düşmanı atama” ve “onların hepsi öldükten sonra sonuncu ana patronla karşılaşma” mekaniğinin olacağı daha duyurudan belliydi. Ayrıca, ilk oyundaki karakterimiz de gitmişti. Ben onun hikayesinin devamını çok merak ediyordum. Durum böyle olunca açık dünya yapısına ve hikayeye karşı bir pozisyon aldım.

Tüm ön yargılarımın ve korkularımın kırılması ise sadece 5 dakika sürdü. Ghost of Yōtei oyununu PlayStation 5 Pro konsolumda çalıştırdım ve sadece 5 dakika sonra tekrar bu serinin hayranı olmuştum. Yeni ana karakterimiz inanılmaz havalıydı ve tanıtılan her bir patronun peşine takılıp, onları avlamak için can atıyordum. Ubisoft şirketinin oyunlarını seviyorum, yanlış anlaşılmasın ama böyle bir hissi bana Assassin’s Creed Shadows veya diğer oyunlar vermemişti. Kendimi yine bu serinin evreninde bulmaktan gayet memnun olmuştum. Ondan sonra oyunda geçirdiğim onlarca saat ise gayet eğlenceli idi. Zaten farklı bir sonuç beklemek de biraz ahmaklık olur herhalde.

Ghost of Yōtei, Ghost of Tsushima oyunundan yüz yıllarca sonrasında, 1603 yılında geçiyor. Oyunda, Atsu isimli bir kadını kontrol ediyoruz. Yōtei Altılısı, ailemizi vahşi bir biçimde öldürüyor, bizi de ölüme terk ediyor. Biz ise bu ölümden sağ çıkıyoruz, o altılıdan birini daha oyunun başında öldürüyoruz ve “Hayalet” unvanını kazanıyoruz. Bu benim çok hoşuma giden bir detay oldu. İlk oyundaki Hayalet olma konsepti ile bu ikinci oyundaki Hayalet olma konsepti tamamen farklı. İlk oyunda, daha ninja benzeri, samuray konseptinin tam tersini uyguladığımız için Hayalet olarak geçiyordu adımız; bu oyunda ise insanlar onryō olduğumuzu düşündüğü için…

Hikaye, Ghost of Yōtei içerisinde gerçekten hızlı ve etkili bir biçimde başlıyor. Daha en başta da söylediğim gibi bu oyuna sadece 5 dakika maruz kaldıktan sonra Atsu’nun hayranı olmuştum ve onunla birlikte intikam almaya hazırdım. Oyun, açık dünyasını tam olarak açana kadar bu hikaye açısından etkileyici yapısını koruyor. Ufak tefek savaşlar verip, sinematik izliyorsunuz. Açık dünya açıldığı zaman ise etkileyicilik, hikaye tarafından çıkıyor ve direkt dünya/oynanış tarafına geçiyor. Fakat bundan bahsetmeme biraz daha var. Öncelikle hikayeden biraz daha fazla bahsetmek istiyorum ve bunu “spoiler” vermeden yapacağım, merak etmeyin.

Ghost of Yōtei bizi Yōtei Altılısı peşinde koştururken gerçekten de Ubisoft tadında her bölgeye bir patron koyuyor ama bu biraz daha dinamik bir yapıya sahip. Mesela, ekipte ikili takılan kardeşler var. Ayrıca, ilk düşmanımızla da çok erken karşılaşıyoruz. Yani, oyun aslında o bahsettiğim klişe formüle düşmemek için kesinlikle biraz uğraşmış. Ayrıca, oyunun ilk açık dünya bölgesi de daha çok tüm düşmanlarımız için bilgi toplamaya harcanıyor. Ghost of Tsushima oyununda açık dünya, hikayenin bölümlerine göre bölünmüştü ve bu oyunda da kesinlikle benzer ama daha doğal görünen bir yapı kullanılıyor. Bu arada, yeri gelmişken söyleyeyim, iki oyun da aşağı yukarı aynı uzunlukta.

Atsu karakterinin daha önce gayet etkileyici ve havalı olduğunu söylemiştim. Zamanla o karakterin intikam duygusunu, üzüntüsünü ve pişmanlığını kendi içinizde hissedebilmeniz mümkün. Aynı zamanda, umutlarını ve korkularını da… Bu iki duygu yine oyunun başında, önemli bir karakterin tanıtılması ile yaşanıyor. Bunun kim olduğunu söylemeyeceğim tabii ama bahsetme sebebim şu: Ghost of Yōtei içerisinde ne yazık ki yan karakterlere çok fazla özen gösterilmemiş. Yani, ana karakter olduğu için Atsu ve en önemli yan karakter olduğu için o spoiler kişisi özenli. Geri kalan herkes ne yazık ki ya unutulabilir, ya da “kargı kullanan adam” gibi basitçe hatırlanabilir halde.

Yukarıda söylediklerime tabii ki düşmanlarımızı katmıyorum. Her bir düşmanımızın kendi içlerinde (çok fazla keşfedilmese bile) hikayeleri ve zayıf noktaları var. Ayrıca, yer yer zamanda geri dönebiliyoruz ve bu anlarda da hem Atsu, hem spoiler şahsiyeti, hem de düşmanlarımız hakkında daha fazla bilgi sahibi olabiliyoruz. Ghost of Yōtei oyununun bu “flashback” sahneleri ayrıca teknik bir şölen ama onlardan daha sonra bahsedeceğim. Hikaye ile alakalı konulara geri dönecek olursak, yan karakterlerin çoğu unutulabilir olsa da en azından A’dan Z’ye herkes şahane bir şekilde seslendirilmiş. Bu noktada not düşmek istiyorum: Ben oyunu Japonca seslendirme ile oynadım.

Ghost of Yōtei, size daha en başta bu opsiyonu sunuyor. Eğer isterseniz İngilizce seslendirmeler ve Türkçe altyazı seçebiliyoruz. İsterseniz de oyunun asıl versiyonu olan Japonca seslendirmeler ve Türkçe altyazı opsiyonu ile ilerleyebiliyorsunuz. Ben, İngilizce mütercim tercümanlık okumuş birisi olarak oyunlardaki çevirileri her zaman inanılmaz kalitesiz bulmuşumdur. Buna karşılık, Ghost of Tsushima ile yapılan iş tek kelime ile kusursuzdu. Oyunun yerelleştirmesi zamana ve döneme uygundu. Sevinerek söyleyebilirim ki bu yeni oyunda da aynı özenle yerelleştirme yapılmış. Çok ufak tefek hatalar gördüm ama hiçbiri beni İngilizce altyazılara itecek kadar önemli veya büyük değildi.

Ghost of Yōtei oyununun açık dünyası, Yōtei Dağı’nın etrafında geçiyor. Aşağı yukarı her yerden o dağı bir simge gibi görebiliyorsunuz, hatta kendisine bayağı bir yakınlaşabilmeniz mümkün… Neyse, oyunun dünyası Oşima Sahili, Yōtei Çayırları, Tokaçi Sırtı, İşakari Ovası, Nayoro Yabanı ve Teşio Bayırı bölgelerinden oluşuyor. Ayrıca, belli başlı yerlerde bu bölgeleri birbirine bağlayan koridor alanlar da var. Tahmin edersiniz ki her bir bölge, aynı ilk oyundaki gibi bir resim tablosu tarzında manzaralara sahip. Kendinizi bir samuray oyununda değil, filminde gibi hissediyorsunuz. Açık dünya, ilk oyunla aşağı yukarı aynı boyutta ama içerikleri kesinlikle biraz daha sağlam.

Bu tip açık dünya oyunlarının en büyük sorunlarından biri, içindeki aktivitelerin birbirlerini sürekli olarak tekrar ediyor ve sayıca da fazla oluyor olması. Ghost of Tsushima, benim için şahane bir oyun olsa da aynı hatayı ufak tefek bir çapta yapmıştı. Ghost of Yōtei ise bundan dersini almış olacak ki oyunun açık dünya aktiviteleri “az ama öz” kavramını ele alıyor. İlk oyundan geri dönen bambu kesme, kaplıcalar ve mabetler gibi eski içerikler hala var. Bunların üzerine birkaç yeni aktivite daha ekleniyor. Oyunda toplamda (görevler hariç) 12 adet aktivite tipi var. Bunların her birini yapmak için ise bir neden veya görev olabiliyor. Bunu sanırım daha iyi bir şekilde anlatabilirim…

Örnek vermek gerekirse, mabetler ilk oyuna kıyasla artık çok daha epik hissettiren platform maceralarına dönüşmüş durumda. Bambu kesme ise her bir lokasyonda ufak tefek olaylar barındırıyor. Mesela, bir bambu kesme alanını, bir roninden güzellikle veya tam tersi şekilde almanız gerekiyor. Kaplıcalar hala aynı ama onda bile ufak tefek yenilikler var. Mesela, bir tanesinde siz dinlenirken, arkanızdan bir ayı ailesi geçiyor. İşgal altındaki bölgeler ise ilk oyuna kıyasla sayıca az ama onları açtığınız zaman hem yan görevler, hem hedefinizle alakalı bilgiler, hem de yetenek puanı kazanmak için tefekkür sunakları açıyorsunuz. Bunun gibi sayısız örnek var içeriğin kalitesi hakkında.

Ghost of Yōtei oyununun açık dünyada hareket etme ve keşfetme elementleri de farklılaşmış. Hatta, oyunun başladığı bölge bana Sea of Thieves oyununu hatırlattı. Şöyle ki etraf göz alabildiğince çayır çimen. Ufukta da bir ağaç veya bir kamp görüyorsunuz. İşte o gördüğünüz şeyin içerik olma ihtimali neredeyse garanti. Atınıza atlıyorsunuz ve oraya yolculuğa çıkıyorsunuz. Atın üstündeyken beyaz çimlerden geçmek size hız kazandırıyor. Çiçek veya odun toplarsanız da aynı etkiyi kazanıyorsunuz. İşte o anlarda sanki Sea of Thieves içerisinde hedefim olan adaya doğru gemi sürer gibi hissettim kendimi. Yalnız, bu his sadece başlangıç bölgesine özel; diğer bölgeler daha farklı.

Ghost of Yōtei oyununun bana sunduğu açık dünyaya ve o dünyanın içindeki aktivitelere tek kelimeyle bayıldım. Haritadan baktığınız zaman dünya küçük görünüyor ama atınızın sırtına atlayıp, hedefe sürmeye başladığınız zaman dev gibi bir dünyada olduğunuzu hatırlıyorsunuz. Yaptığınız aktiviteler de kesinlikle can sıkmayacak kadar farklılık sunuyor. Hatta, bence daha da fazla içerik olabilirmiş. Özellikle ilk oyundaki gibi düello tipi aktivitelere bayıldım; keşke hiç bitmeseydi. Yalnız, bu aktivitelerin sonunda aldığınız ödüller bence biraz daha farklı ve iyi olabilirdi; bunu özellikle de yetenek puanları ve istatistik arttırma ödülleri için söylüyorum ne yazık ki.

Bambu kesme, maksimum ruhu; kaplıcalar ise maksimum sağlığı arttırıyor. Aktivitelerin kendileri güzel, onlara bir lafım yok ama ödül olarak istatistik artışı alma günümüzde çok yavan hissettiriyor. Tefekkür sunakları ise size yeni yetenek puanları kazandırıyor. Yetenek puanı sistemi ile çok bir sıkıntım yok ama Ghost of Yōtei içerisinde açabileceğiniz ilk birkaç yetenek haricinde, geriye kalan diğer her şey biraz fazla basit hissettiriyor. Özellikle de ilk oyunda açtığınız yeteneklerin benzerlerini veya aynılarını tekrar açmak can sıkıyor. Oyunda toplam dört yetenek ağacı var ve bunlar da kendi içinde dallanıyor ama dallar gayet kısa. Dal başına en fazla 7-8 yetenek var.

Bu yeteneklerden bazıları, “Odak yavaşlamasını küçük miktarda arttırır.” tarzı şeyler. Yani, yine biraz önce söylediğim gibi ufak tefek istatistik artışları. Bunlar ne yazık ki artık benim ilgimi çekmiyor ama Ghost of Yōtei oyununu tamamen bitirmek istediğim için severek yapıyorum. Fakat böyle bir hedefim olmasaydı (ki birçok oyuncunun olmayacaktır), işte o zaman bahsi geçen bu aktiviteler anlamsız kalıyor. Keşke açık dünya aktivitelerinde olduğu gibi yeteneklerde de az ama öz olan bir izlenim takip edilseydi… Tüm bunların haricinde, yine ilk oyundaki gibi siyah, beyaz ve kırmızı renk tüccarları, diğer satıcılar ve yükselticiler filan da açık dünyada yer alıyor.

Ghost of Yōtei içerisinde aktiviteleri keşfetmek kolay ama zaman zaman harita satıcılarından da kaçırdığınız aktiviteleri alabiliyorsunuz. Böyle olunca, satıcı size ufak bir harita parçası veriyor aktivitenin nerede olduğunu gösteren. Siz de o parçayı alıp, kendi haritanızda doğru yere yerleştiriyorsunuz. Güzel bir detay olmuş. Ayrıca, yine haritada sizin için yeni satın alınacak şeyler sunan veya yükseltme imkanı veren satıcılar da işaretli bir şekilde görünüyor. Görevler de harita ekranının sol alt köşesinde kartlar olarak duruyor ki onun tasarımını da sevdim. Kullanıcı arayüzü genel olarak çok büyük bir özen ve benzersizlik ile tasarlanmış bence.

Ghost of Yōtei

Ghost of Tsushima içerisinde olduğu gibi Ghost of Yōtei oyununda da toplanacak ve satın alınacak farklı kılıç setleri, size pasif yetenekler veren ve aynı zamanda da yükseltilebilen büyük ve küçük tılsımlar, miğfer ve maske olarak kozmetik ekipmanlar, zırh setleri, eyerler ve şarkılar bulunuyor. Kendisine ait pasif yeteneklere sahip olan zırh setleri, yükseltildikçe görsel olarak da daha havalı bir hal alıyor ki ilk oyunda bu detaya bayılmıştım; ikinci oyuna taşınmasına sevindim. Yakın dövüşte de beş farklı opsiyonumuz mevcut. Menzilli savaşta da bombalar ve ok-yay ikilileri mevcut. Ayrıca, yakın dövüş ve yanlış hatırlamıyorsam menzilli silahlar da ek efektlerle güçlendirilebiliyor, alev gibi.

Tüm bunların haricinde, kaynak toplamaya da devam ediyoruz. Bazı kaynaklar sadece belirli bölgelerden elde edilebiliyor ki bu sayede silah ve zırhları anında maksimum seviyeye çıkartmanız engelleniyor. Fakat cephanelik ve ekipman güçlendirmelerinde böyle bir sınır yok. Ben daha oyunun çok başlarında birçok cephaneliği maksimum seviyeye çıkarttım ki biraz garip bir tasarım kararı gibi geldi bana bu. Neyse, para da var ve ayrıca kozmetik ögeler satın alabilmek için hala çiçek birimi kullanılıyor. Alınabilecek kozmetik şeyler ise her türlü ekipman için boya, maske ve miğfer. Tüm bu ekipman muhabbeti içerisinde atladığım birkaç şey vardır muhtemelen ama onlar da sürpriz olsun.

Oynanışa geçmeden önce kısaca ayarlara da değinmek istiyorum. Ghost of Yōtei içerisinde ufak tefek kontrolcü ayarları yapmak mümkün. Oynanış tarafında zorluğu biraz detaylı bir şekilde özelleştirebiliyorsunuz, yakın dövüş kamerası gibi elementleri isterseniz ilk oyundaki gibi yapabiliyorsunuz ve birkaç minik mekaniği devre dışı bırakabiliyorsunuz veya yardımcılar ekleyebiliyorsunuz. Görüntü kısmında ise stilinize bir siyah-beyaz filtresi etkileyen Kurosawa Modu, daha fazla kan/çamur ve sinematik kamera açısı veren Miike Modu ve lo-fi müzikler sunan Vatanabe Modu gibi şeyler var. Ayarlar çok aşırı detaylı değil ama kesinlikle yeterli seviyede.

Erişilebilirlik ayarları da kesinlikle fena değil. İhtiyacı olanlar için savuşturma ve atılmaları kolaylaştıran savaş yardımı ayarı veya rehber rüzgarın görünümünü arttıran gelişmiş yel görünürlülüğü gibi ayarlar mevcut. Biraz önce de dediğim gibi dünyadaki en detaylı ayarlar yok, hatta belki PlayStation Studios tarafından kurulan çitin de belki biraz altında olabilir ama her şey en azından benim için yeterliydi. Özel olarak Miike modunu kesinlikle denemenizi tavsiye ediyorum. Ekstra kan ve çamur, sinematik kamera açısı ile savaş anlarını şahane kılıyor. Özellikle de bu senenin oyununda kollar, bacaklar ve kafalar koparken her şey daha da kan içinde duruyor.

Ghost of Yōtei, oynanış tarafında da gayet başarılı. Eğer ki Ghost of Tsushima oyununu daha önce oynadıysanız size yabancı olan pek bir şey bulmayacaksınız. Elimize kılıcımızı alıyoruz ve hafif/ağır saldırılar yapabiliyoruz. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, yeni olarak, üçgen tuşuna basılı tutunca odaklı saldırı yapabiliyoruz. Bunu düşmanlar da yapabiliyor ve silahsızlandırma etkisi ortaya çıkıyor. Yani, bu size yapılırsa silahınız yere düşüyor ve geri almak zorunda kalıyorsunuz. Aynı şey düşmanlar için de geçerli. Eğer üstünüzde birden fazla silah varsa (mesela kargı veya çift katana için ikinci bir katana), silah kullanmaya devam edebiliyorsunuz. Aksi halde yumruk sallamak zorundasınız.

Blok ve savuşturma da aşağı yukarı aynı. Standart saldırıları L1 ile bloklayabiliyorsunuz ve eğer zamanlamayı kısmen tutturursanız saldırı, saptırılıyor. Eğer kusursuz bir blok yaparsanız da savuşturmuş oluyorsunuz. Saptırma olduğu zaman rakibe saldırabiliyorsunuz. Savuşturma olduğu zaman ise sonraki saldırınız muhtemelen tek seferde düşmanı öldürmeye yetiyor. Ayrıca, kaçılma hareketi ve onu kullanmanız gereken bloklanamaz saldırılar da geri dönüyor. Ghost of Tsushima içerisinde edindiğimiz kancamız da yanımızda ve kendisini sadece keşif sırasında kullanabiliyoruz. Zaten ilk oyunda da durum böyleydi; Ghost of Yōtei içerisinde pek bir şey değişmemiş.

Yeni silah tiplerini ve birkaç ufak yeni mekaniği saymazsanız, Ghost of Yōtei ile Ghost of Tsushima, oynanış tarafında aşağı-yukarı aynı. Bu kötü bir şey değil kesinlikle. Ben şahsen yaşadığım deneyimden tamamen memnun kaldım. Genellikle katana kullandım ama tabii ki karşınızdaki düşmanın seçtiği silaha göre sizin de seçim yapmanız gerekiyor. Mesela, kargı kullanan birine çift katana ile saldırırsanız daha etkili oluyor. Sadece bu durumlarda diğer silahları kullandım ve onları kullanırken de gayet eğlendim. Bu arada, sürekli kargı diyorum ama oyun içerisinde Yari olarak geçiyor bu. Mutlaka gerçek hayatta ikisi arasında fark vardır, ben bilmiyorum sadece.

Atsu aynı zamanda tanıtım videolarından da görünen bir kurt arkadaşa sahip. Bu kurt, rastgele zamanlarda size yardımcı olmak için beliriyor – daha sonra onu çağırmak için bir şarkı da çalabiliyorsunuz. Bazen birebir savaş başlattığınız zaman yanınıza geliyor ve rakiplerden birine saldırıyor, bazen de tam siz ölmek üzereyken, size o öldürücü vuruşu yapacak olan düşmana saldırıyor ve siz ölümden kurtuluyorsunuz. Açık dünya aktivitelerinden biri, bu kurt ile olan bağınızı güçlendirmenizde yardımcı oluyor. Bu satırları yazdığım sırada kurdun sırrını çözebilmiş değilim. Yani, neden bize yardım ediyor, amacı nedir filan bilmiyorum ama eminim ki gelecekte öğreneceğim.

Biraz da Ghost of Yōtei oyununun hoşuma giden rastgele detaylarından bahsetmek istiyorum. Bu kısım biraz kaotik gelebilir okurken; bunları inceleme yazısında nereye yedireceğimi tam olarak bilemediğim için tamamen kendilerine ait, kaos dolu bir bölüm yapayım dedim. Mesela, dikkatimi çeken ilk şeylerden biri, sadece Atsu değil, birçok karakterin aşırı havalı durması ve sunulması. Evet, ana karakterimiz ve düşmanlar hariç herkes eninde sonunda unutuluyor ama en azından havalı bir şekilde sunuluyorlar. Ayrıca, geçmişe gidip-gelmekten bahsetmiştim. Bu anlarda da Atsu’nun çocukluğunu kontrol ediyoruz ama bunlar statik, kilitli bölümler değil…

Geriye döndüğümüz kısımlar hala açık dünyanın bir parçası. İstediğimiz her noktada geçmişe dönemiyoruz, bunun özel alanları var ama yine de açık dünyanın içinde özgür bir şekilde sunuluyorlar. Ayrıca, geçmiş ile geleceğe dönmek sadece 1-2 saniye sürüyor ve yükleme ekranı izlemiyorsunuz. Geliştirici ekip çok açık bir şekilde konsolun SSD gücünü kullanıyor bu noktada. Neyse, bunun haricinde, arada sırada karşınıza çıkan demir dövme ve ateş yakma gibi mini oyunlar da eğlenceli. Oyunda istediğimiz yerde kamp kurup, o ateşi kendimiz yakıp, yemeği manüel olarak pişiriyoruz. Balıkları yakmamaya dikkat edin. Bu arada, tüm bu mini oyunlar geçilebiliyor da.

Kamp kurduğunuz zaman rastgele olarak yan karakterlerden bazıları da size katılabiliyor; onlarla konuşup, bilgiler alıp, şarkı çalabiliyorsunuz. Kamp haricinde, resim yapmak ve onunla birlikte sunulan mini oyun da eğlenceli. DualSense cihazının dokunmatik alanlarında parmağınızı hareket ettirerek çizim yapıyorsunuz ve hiç olmadığınız kadar ressam gibi hissediyorsunuz. Bu arada, Sony Interactive Entertainment ve geliştirici ekip, analog kayması probleminin çok farkında olacak ki ayarlarda bunun bir ayarı var. Ben yeni kontrolcü aldığım için kayma problemim yok ama muhtemelen bu ayar deadzone değerleri ile oynayıp, kaymayı yok gibi hissettiriyordur.

Görsellikten birazdan bahsedeceğim ama her şey adeta detay dolu. Mesela, kanlı kılıcınızı yerine geri koyduğunuz zaman Atsu, parmağıyla o kanı siliyor ve her bir kan damlasının aktığını ve temizlendiğini gerçekçi bir şekilde görebiliyorsunuz. Bunun gibi detay çok fazla var. Olumsuz olarak bir şey de atımız ya çok hızlı koşuyor, ya da çok yavaş yürüyor. Ortası yok… Ayrıca, açık dünyada ana hikaye görevlerini dilediğiniz gibi ilerletme özgürlüğü hoş. Av görevleri ise en başta kendisini tekrar edecek boş içerikler sanmıştım ama her birinin ucunda özel düşmanlar var ve sınırsız değiller. Ayrıca, spoiler vermemek için detay söyleyemiyorum ama harika oynanış segmentleri var.

İnceleme yazımı bitirmeden önce Ghost of Yōtei oyununun sunum elementlerinden de bahsedeyim. Her şeyden önce görsellik: Oyunu dediğim gibi PlayStation 5 Pro konsolunda, 4K/SDR olarak oynadım; seçtiğim mod da 60 FPS + ışın izlemeydi, tam adını unuttum ama PlayStation 5 Pro için özel bir moddu ve elde ettiğim görsellik tek kelimeyle şahaneydi. Oyunun sanat tasarımı zaten daha önce de söylediğim gibi adeta bir şaheser ve onun üzerine kurulan yüksek kaliteli görsellik, her şeyi bir üst seviyeye çekiyor. Yeşillikler zengin, kanlar gerçekçi, animasyonlar akıcı ve manzaralar kusursuz. Sanıyorum ki şu anda konsollarda en güzel görünen tepe oyun bu.

İnanılmaz görselliğin yanında performans da kesinlikle parlıyor. Seçtiğim modda oynanış anları tamamen 60 FPS idi ve sadece birkaç kere (hikaye görevlerinde) önümdeki segment yüklenirken FPS düşüşü yaşadım. Onun haricinde oyun inanılmaz stabil çalışıyor ve sinematik sahneler de ne yaparsanız yapın 30 FPS ile kilitli ve görselliği birkaç tık daha yüksek. 30 FPS olan anlar beni kesinlikle rahatsız etmedi. Saf performansın haricinde, oyunda karşıma en ufak bir hata bile çıkmadı. Ayrıca, oyunu bir kere başlattıktan sonra bundan sonra otomatik olarak son kaydınız açılıyor. Menü filan görmüyorsunuz ve konsolun ara yüzünden oyuna girmek sadece 1-2 saniye sürüyor.

Sesler ve müzikler de Ghost of Yōtei oyununda övgüyü hak ediyor. Daha önce Japonca seslendirme performanslarının başarılı olduğunu belirtmiştim. İngilizce seslendirmeleri denemedim ve orijinal Japonca seslendirmeler varken ilgimi de çekmiyor açıkçası. Bunun haricinde, oyunun genelindeki ses efektleri, atmosfer sesleri ve tabii ki müzikler de şahane. Özellikle de Atsu’nun kendi başına veya yanında biriyle çaldığı parçalar çok güzel. Sadece, şarkılar hikaye anlarında filan biraz arka planda kalıyor. Çaldıkları anlar güzel ama aynı zamanda da nadir gibi geldi bana. Bu ayrıca benim oyunu oynama tempom ile de alakalı olabilir. Her bölgeyi %100 bitirmeye çalışıyordum.

Özetle, Ghost of Yōtei şahane bir video oyunu. Sony Interactive Entertainment ve Sucker Punch Productions bir kere daha şahane bir deneyime imza atmış. Eğer daha önce Ghost of Tsushima oyununu oynadıysanız ve sevdiyseniz, eminim ki bu oyunu daha da çok seveceksiniz. Eğer daha önce bu seriyi oynamadıysanız da maceranıza bu oyundan başlamakta herhangi bir sakınca yok. Sadece, kanca gibi ilk oyundan geri dönen şeylerin neden açıklanmadığına çok takılmayın. Günümüzün açık dünya oyunları tamamen maksimum içeriğe odaklanırken, az ama öz, kaliteli olan deneyimlere odaklanan bir oyun görmek çok güzel ve bu yüzden bu oyunu herkese rahatlıkla önerebilirim.

Ghost of Yōtei
Ghost of Yōtei
Olumlu
Atsu, gerektiğinde hikayeye yoğun farklı duygular da katabilen havalı bir onryō.
Hikaye, Atsu ve baş düşmanlar sayesinde çok iyi aktarılıyor ve intikam gibi klişe bir olay, ilgi çekici olmayı başarıyor.
Japonca seslendirme performansları çok başarılı; bunun altındaki Türkçe metin desteği de en kalitelilerinden biri.
Oynanış, ilk oyuna kıyasla oldukça tanıdık ve birkaç ufak ekleme ile başarılı.
Açık dünya adeta bir resim tablosu gibi ve içindeki aktiviteler de çoğunlukla az ama öz.
Kullanıcı ara yüzü genel olarak kusursuz ve benzersiz bir tasarıma sahip.
Yeterli seviyede erişilebilirlik ve eğlenceli farklı içerik ayarları var.
Görsellik, teknik performans, cila, sesler ve müzikler tek kelime ile müthiş.
Olumsuz
Bir tanesi hariç, hatırlanabilir bir yan karakter yok.
Bazı ödüllerin ve yeteneklerin basit istatistik artışı olması motivasyon kırıcı.
Atımız ya çok hızlı koşuyor, ya da çok yavaş yürüyor; ortası yok.
10

Etiketler: