Düşünen bir kaya, antik bir hologram ve fanatik bir yabancı, uykudaki ve çoktan unutulmuş bir tanrının yaklaşan gelişine nasıl karşılık vereceğimizi tartışıyor. Zincire mi vurmalı, önünde yere mi kapanmalı, yoksa kahramanlıklarımızla mı etkilemeliyiz? Benim buna ayıracak vaktim yok; şövalye ruhlu hayaletlerden oluşacak bir orduyu diriltip, ekonomimi uçurmak için ölümlüleri dev bir makineye adıyorum. Endless Legend 2 içerisinde tempo yüksek.
Saiadha adlı suya boğulmuş gezegende hüküm süren biri için hayat böyle. Endless Legend 2 oyununun tuhaf ve sürekli değişen dünyası kayıp kaşiflerin, yerin altına gömülü sırların, yok oluşa kaçan türlerin ve iktidar kavgasının öykülerini anlatıyor. Tanrılarla yüzleşiyor, hayatta kalmak adına akla gelmeyecek işler yapıyor ve haritayı şehir dioraması gibi parçalara boyuyorsunuz. Bu öyküler ve iç burkan kararlar, hem yeni hem de albenisi yüksek sistemlerin üstüne oturuyor.
Birbirine geçen fraksiyon özellikleri, hayal gücüyle bilimi buluşturan teknolojiler ve türün tanıdık öğelerine getirilen garip yorumlar, hepsi aynı örgünün parçası. Üçten fazla kere hikaye deneyimini oynadım ve her seferinde yepyeni sürprizler çıktı. Sid Meier’s Civilization serisinin her yeni oyununda gelen “tanıdık konfor” burada yok, bambaşka bir dünya var.
Endless Legend serisinin ilk oyunu, Alpha Centauri’nin damarını yakalayıp, hikâye anlatımıyla 4X mekaniklerini cömertçe örmüştü. Endless Legend 2 ise gaza basıyor, hikayeleri diyaloglarla, görevlerle ve tekil merak unsurlarıyla dolduruyor. Bu, klasik bir 4X oyununun tazelik uğruna yüzeye ince bir kat attığı türden değil. Yenilik oyunun her yerine işlenmiş ve yaptığınız her hamleyle bağını koparmıyor. En keskin biçimde fraksiyon tasarımlarında hissediliyor.

Erken erişimde beş fraksiyon var ve her biri tamamen farklı. Gariplikleri, nüfus yönetiminden ekonomiye ve diplomasiye kadar attığınız her adımı şekillendiriyor. Böcekimsi Necrophage söz konusu olduğunda bu fark, bitmeyen bir savaş iştahı olarak ortaya çıkıyor. Sürekli çatışmanın bedeli daha düşük, kıtalar arası tünellerle yıldırım hızıyla sarkabiliyor, şehirlerinize ve ordularınıza aniden çökebiliyorlar. Her fraksiyon belli bir oyun tarzına akıyor, yine de Saiadha’da yazacağınız yolculuğun yazarı sizsiniz ve çok katmanlı zafer koşullarına giden patikayı kendiniz oyarak hedefe ilerliyorsunuz.
Benim gönlüm Last Lords’tan yana. Şaşırtıcı değil; ilk oyunda en sevdiğim Broken Lords’tu. Zırha hapsolmuş hayaletler gibiler, şövalyelik ve onurla kafayı bozmuşlar ama aynı zamanda ölümlü tebaalarından yaşam çekip duruyorlar. Hikâyeleri bu ikilik üzerine kurulmuş, liderle danışmanları arasındaki her konuşma bunu öne çıkarıyor. Sevdikleri değerleri koruyup hayatta kalırken kendilerini kaybetmemeleri nasıl mümkün, asıl mesele bu.
Bu gerilim ve hayalet oluşları, oynanıştaki ayrıcalıklarına da yansıyor. Diğerleri gibi yiyecek tüketmiyorlar, nüfus büyütmek için serinin ana parası olan Dust’a yaslanıyorlar. Dust aynı zamanda şehirlerinizi genişletmeye ve anlaşma yapmaya yarıyor, ayrıca Last Lords’a özgü olarak birimleri anında iyileştirmenize imkân tanıyor. Last Lords’u ekonomik dev hâline getirmek kolay, fakat masrafları da yüksek; bu yüzden genişleme, özümseme ve tüketme dürtüsü peşlerini bırakmıyor. Küçük fraksiyonlar için iyi bir haber değil bu kesinlikle.
Oynanabilir fraksiyonlar dünyayı bir sürü kabileyle paylaşıyor. Kompost için öldüren bitki bahçıvanları, yıkılmış faşist imparatorluklar, geveze kayalar… Onları savaşla ya da görevlerle yatıştırıp bünyenize katabiliyorsunuz. Bu sayede bonuslar, yeni liderler ve özgün birimler geliyor. Mekanik olarak ana fraksiyonlar kadar detaylı değiller ama çeşit ve kimlik bakımından zenginler; geliştirici ekibin yaratıcılığını bu cephede de net bir şekilde görüyorsunuz.

Her şeyde farklılık arayan Endless Legend 2, küçük fraksiyonlarla etkileşimi de kime oynadığınıza göre değiştiriyor. Last Lords olarak köylerinin içine malikâneler kurup feodal temaları besleyen bir vergi düzeni kurabildim. Bu yapı onlardan vatandaş talep edip şehirlerimde çalıştırmama da kapı açtı. Ek nüfus paha biçilmez ama bu düzen fraksiyonun karanlık tarafıyla birleşiyor. Last Lords’un başka bir özelliği olan “yabancı nüfusu kurban edip uykuda bekleyen soyluları geri döndürme” gücüyle birlikte işliyor. Faydası tartışılmaz, fakat bu tutum, özümsemiş küçük fraksiyonların efendilerine ısınmasını beklemeyin; isyan ateşi çabuk tutuşuyor.
Endless Legend 2 içerisinde mekanikler, anlatım ve fraksiyon kişilikleri çoğunlukla aynı ritimde ilerliyor. Renkli, deneyselliği yüksek ama buna rağmen tutarlı bir 4X var. Çok iyi işliyor. Bir istisna hariç: Fraksiyonlar bu kadar uçlarda olunca diplomasi de renkli olur sanırsınız, fakat geliştirici ekip bile şu an için sönük kaldığını kabul ediyor. Yapması gerekeni yapıyor ama görev icabı gibi. Bu daha da üzücü; en ilginç fraksiyonlardan biri, Aspects adı verilen mercan sibernetikleri, diplomasi merkezli. Mercanı tüm gezegene yayıyorlar…
Bu hem kendilerine hem de toplama yardımıyla diğer fraksiyonlara fayda sağlıyor, aynı zamanda herkesin Aspects ile anlaşma yapmaya daha yatkın hale gelmesine yol açıyor. Küçük fraksiyonları otomatik yatıştırmaları da mümkün ki bu oyunda ciddi avantaj. Yine de, temelini bu sistemin oluşturduğu o havalı fikirler diplomasi sıradan kalınca parlamıyor. Necrophage için diplomasi tarafını daha mantıklı işleyecek bir yöntem şart. İlk oyunda bitmeyen savaş tutkuları yüzünden masaya bile oturamıyorlardı. Şimdi oturabiliyorlar ve bu, sürekli ateşkes ile savaş arasında mantıksız savrulmalara neden oluyor.
Bir fraksiyon tek şehre düşmüş, savunacak gücü kalmamışken savaş ilan etmek akıl kârı mı. Necrophage her defasında acı biçimde öğreniyor ki değil. Endless Legend 2, 4X türünün tüm sütunlarını kucaklıyor; yine de keşfetme ve genişleme tarafı ayrı bir canlılık kazanmış. Haritayı açmak ve yayılmak hiç bu kadar dinamik ve heyecan verici hissettirmemişti. Genelde bunun gibi 4X oyunlarında ilk yarıdaki keşif dönemi en büyüleyici anları sunar, oyunun yarısına gelince alışkanlık ağır basar. Endless Legend 2 oyununda öyle değil; harita büyüyor ve değişiyor.

Bunun için Tidefalls’a teşekkür borçluyuz. Saiadha fırtınalarla hırpalanan ıslak bir dünya. Musonlar yaratıkların ve küçük fraksiyonların tavrını bile etkiliyor. Zamanla denizler geri çekiliyor, yeni topraklar ve kaynaklar açığa çıkıyor, taze keşifler devreye giriyor. Bu, oyunun temposuna müthiş bir enerji yüklüyor. Son safhalarda bile yayılma fırsatı var. Geç oyunda güçlenmiş imparatorluklar yeni bölgelere hücum ediyor, ordular sıra dışı kaynaklar ve gizemli kaleler için kafa kafaya giriyor.
İlk keşif duygusunu tüm oynanışa yaymak yerine son safhaları yükseltiyor. Çeşitlilik artıyor, çatışmaya bahane çokalıyor. Kıtaya yayılmış süper güç olduğunuzda, elinizde dopdolu ordular varken bu karşılaşmalar farklı tınlıyor. Artık bilinmeze tedirgin adımlarla girmiyorsunuz, dümdüz saldırıyorsunuz. Harika. Genişleyecek bu kadar alan varken yerleşim sistemi de esnek olmalı ve öyle. İlk yerleşimi kurduktan sonra kamplarla bölge bölge toprak alıyor ve sınırlarınızı esnetiyorsunuz. Etki bedelini ödemek dışında kamp sayısı sınırsız, herhangi bir birim kurabiliyor.
Kampların yapabildiği kısıtlı. Kurulduğu yeri kontrol altına alıyor, üstünde kaynak varsa üzerine yapı kondurabiliyorsunuz. Hepsi bu. Bu kadarı pratik ama daha fazlasını isteyeceksiniz. Yine etki harcayarak iki yol var. Kampı şehre çevirmek ya da var olan bir şehre bağlamak. İkinci yol akıllıca; genişlemek istemeyen ama “yüksek” kurulumla büyüyen oyunculara da haritaya yayılma imkânı tanıyor. Bağlı bölgeler ayrı şehir gibi görünüyor ve kendi bölgesindeki tüm altıgenleri yutabiliyor. Yalnız aynı inşa sırasını, aynı nüfusu ve aynı ekonomiyi paylaşıyorlar.
Haritadaki neredeyse her kare bir şey sağlıyor. Biraz Dust, biraz bilim, üretim ya da etki. Temel kareler küçük katkılar sunuyor, binalarla bu üretimleri artırıyorsunuz. Bir de üstüne inşaat yapılamayan ama büyük fayda veren özel kareler var. Hep erişebileceğiniz bir şey görünüyor ve sizi şehrin temelini genişletmeye ya da komşuya yürümeye kışkırtıyor. Diorama gibi genişleyen bu yerleşimler teknoloji ve binalarla evriliyor. Toplumca attığınız adımlar sahneye yansıyor. Oyun genelinde görüntü çok şık. 4X türünde gördüğüm en çekicilerden. Biyom çeşitliliği, kaynaklar, bitki örtüsü ve yaratıklar abartı bir detay seviyesiyle çizilmiş.

Yine de ilk oyunun daha soyut estetik dilini özlediğimi söylemeliyim. Orada görsel kimlik daha ağır basıyordu, çeşit ve açıklık daha kısıtlıydı. Garip kaçacak ama Endless Legend 2 daha gerçekçi duruyor. İlk oyun sanatçıların elinden çıkmış masaüstü maketi andırıyordu. Yine de şehir ve birim tasarımları yaratıcılıktan ödün vermemiş. Klasik öğeler var, fakat “zırhın içine tıkılmış bir dolu hayalet” gibi uçuk kaçık kahraman tasarımları da ortada. O karakteri görünce gülümsedim. Ordulara gelince, Endless Legend 2, önemli değişikliklere gitmiş ve ilk oyunun hızlı, görece “kontrolsüz” çarpışmalarını rafa kaldırmış. Başta bu bana biraz tereddüt ettirdi…
EL1’in çatışması tartışmalıydı ama ben severdim. İyi bir 4X oyununu zaten saatlerce oynuyorum, çatışmaya gömmem gereken zamandan kırpabiliyorsam mutlu olurum. Buna rağmen yeni yaklaşımı beğendim, Humankind oyunundan esinleri barındırsa da. Birimleri tamamen siz yönetiyorsunuz. Birçoğunda pasif ve aktif yetenekler var. Kahramanlarda bu havuz ekipman ve yükseltmelerle büyüyor, RPG tadı veriyor. Çatışma başlayınca oyun, kampanya haritasının bir bölümünü tüm arazi özellikleriyle birlikte savaş alanına çeviriyor. Tıpkı Humankind gibi zemin/yükseklik önem kazanıyor. Endless Legend 2 oyununun Sid Meier’s Civilization serisine kıyasla gücü, birim tasarımında.
“Asker nişan alır ve ateş eder” basitliğinin ötesine geçiliyor. Fiziksel ve büyüsel saldırılar, kısa sürede dengeleri değiştiren eşyalar ve tek kullanımlıklar devrede. Bu katmanlar çarpışmaları gereksiz uzatmıyor. Animasyonları hızlandırabiliyorsunuz ve birkaç tur sonra savaş bitiyor, taraflar tamamen temizlenmese bile. İsterseniz bir sonraki tur yeniden dalarsınız. Hatta dövüşten çıkıp haritada gezinip sonra geri girmeniz bile mümkün. İki dolu orduyla bile süreç diri kalıyor. Tek canımı sıkan, harita tasarımının geçitleri fazlaca öne çıkarması. Saiadha dar boğazlarla dolu. Keşfederken bu kadar belli olmuyor ama savaşta çok bariz. Yaya birimleri epey bekletip sıra beklediğiniz oluyor.
İster istemez gard alıp savunmada kalıyorsunuz. Daha açık alanlar görmeyi isterdim. Yine de bu cephe beni en az çeken taraf olsa da Humankind oyununa göre daha iyi. Üstelik odaklanmak istemezseniz çoğu çatışmayı otomatik çözdürebilirsiniz. İşin cazibesi birimlerin karakterinde ve işe yararlığında. Kahramanlar bolca RPG öğesi taşıyor, ayrıca dostluk ve husumet bağı kurabiliyor ve bu ilişkiler istatistiklere dönüyor. Endless Legend 2 beni kıskıvrak yakaladı. Yapay zekâ daha hevesli ve etkin olabilir. Diplomasi gibi temel konular hâlâ evriliyor. Fraksiyon listesindeki bir boşluk kapanmayı bekliyor. Erken erişim boyunca büyümeye alan var. Buna karşın “bekleseydim de olurdu” diyemiyorum; bu hâliyle bile yaratıcı fraksiyonlarla dolu, uçsuz bucaksız fikirler içinde tam kampanyalar oynatıyor. Geliştirme sürerken bile ortaya harika bir 4X çıkmış.