Bodycam oyununu ilk açtığımda karşılaştığım manzara karşısında nutkumun tutulduğunu itiraf etmeliyim. Yıllardır oyun oynayan ve teknolojinin gelişimini yakından takip eden biri olarak Unreal Engine 5 motorunun sınırlarının bu denli zorlandığına şahit olmak beni gerçekten heyecanlandırdı. Ekrandaki görüntü bir video oyunundan ziyade internette dolaşan düşük çözünürlüklü ve sarsıntılı gerçek hayat görüntülerini andırıyordu. Işıklandırmanın kalitesi, gölgeler ve kaplamaların üzerindeki en ufak detaylar bile o kadar gerçekçi duruyordu ki bir an için monitöre değil de bir pencereden dışarıya baktığımı hissettim. Bu görsel şölen, oyun dünyasının gelecekte nereye evrileceğine dair bana çok güçlü bir fikir verdi ve daha ilk dakikadan atmosferin içine hapsoldum.
Oyunun en belirgin özelliği olan vücut kamerası perspektifi, sadece görsel bir tercih olmanın çok ötesine geçerek oynanışın temelini oluşturuyor. Alışılagelmiş birinci şahıs nişancı oyunlarındaki sabit ve dengeli kamera açısının aksine burada her hareketinizde sallanan ve odak kaybeden bir lens ile baş başasınız. Bu durum başlarda ciddi bir mide bulantısı veya oryantasyon bozukluğu yaratabiliyor ancak alıştığınızda size sağladığı o klostrofobik gerçekçilik hissi paha biçilemez bir hal alıyor. Karakteriniz koşarken, eğilirken veya bir duvara yaslanırken kameranın verdiği tepkiler o kadar doğal ki kendinizi gerçekten o teçhizatı giymiş bir operasyonel birimin parçası gibi hissediyorsunuz Bodycam isimli bu video oyununun içerisinde.
Görselliğin bu denli ön planda olduğu bir yapımda ışık kullanımı da hayati bir önem taşıyor ve Bodycam, bu konuda ders niteliğinde bir iş çıkarıyor. Karanlık koridorlarda ilerlerken el fenerinizin yarattığı huzmeler, toz zerreciklerinin havada uçuşması ve ani ışık değişimlerinin yarattığı körlük etkisi muazzam bir görsel derinlik katıyor. Gündüz haritalarında bile güneşin sert vuruşları ve yarattığı kontrast, düşmanları seçmeyi zorlaştırarak taktiksel bir dezavantaj veya avantaj yaratabiliyor. Bu durum oyunu sadece reflekslere dayalı bir nişancı oyunu olmaktan çıkarıp, çevre farkındalığının üst düzeyde olması gereken bir hayatta kalma mücadelesine dönüştürüyor.
Silah kullanım mekanikleri ise piyasadaki diğer popüler oyunlardan tamamen ayrışıyor ve sizi konfor alanınızdan sert bir şekilde çıkarıyor. Ekranda size yardımcı olacak bir nişangah veya mermi sayısını gösteren herhangi bir arayüz bulunmuyor, bu da her atışı riskli ve değerli kılıyor. Silahı omzunuza dayayıp nişan aldığınızda bile gez ve arpacığı hizalamak, karakterin nefes alışverişi ve hareketin getirdiği sarsıntı nedeniyle oldukça zorlayıcı bir deneyim sunuyor. Mermilerin nereye gittiğini anlamak için namlunun ucunu takip etmek ve içgüdülerinize güvenmek zorundasınız, bu da her çatışmayı kaotik ve tahmin edilemez kılıyor Bodycam oyununda.
Hareket sistemi de en az silah kullanımı kadar ağır ve hantal hissettiriyor ancak bu hantallık Bodycam oyununun gerçekçi yapısıyla örtüşen bilinçli bir tercih gibi kendisini gösteriyor. Karakteriniz bir süper asker gibi sağa sola uçmuyor veya sonsuz bir enerjiyle koşmuyor; her adımın bir ağırlığı ve her dönüşün bir ivmesi var. Bir köşeden diğerine geçerken vücudunuzun momentumunu hesaba katmak zorundasınız, aksi takdirde açık hedef haline gelmeniz işten bile değil. Bu ağırlık hissi, vurulduğunuzda devreye giren ve oldukça vahşi görünen bez bebek fiziğiyle birleştiğinde ortaya çıkan görüntü gerçekten tüyler ürpertici olabiliyor.
Ses tasarımı ise görselliğin gölgesinde kalmayacak kadar başarılı ve oyunun atmosferini tamamlayan en önemli unsurlardan biri olarak öne çıkıyor. Silah sesleri kapalı alanlarda kulakları sağır edecek kadar yankılı ve güçlü çıkarken, açık alanlarda mesafeye göre değişen akustik detaylar harika işlenmiş. Düşmanın ayak seslerini dinlemek, nerede olduklarını kestirebilmek için hayati bir önem taşıyor; görsel olarak onları tespit etmek her zaman mümkün olmuyor. Bodycam içerisindeki sessizliğin hakim olduğu anlarda duyduğunuz en ufak bir çıtırtı bile nabzınızın yükselmesine yetiyor ve bu gerilim karşılaşma boyunca hiçbir şekilde düşmüyor.
Harita tasarımları da oyunun fotorealistik yapısını destekleyecek şekilde özenle hazırlanmış ve terk edilmiş mekanların soğukluğunu iliklerinize kadar hissettiriyor. Yıkık dökük bir hastane binası, ormanlık bir alandaki terk edilmiş bir ev veya bir airsoft sahası gibi mekanlar son derece inandırıcı detaylarla bezeli. Duvarlardaki grafitiler, yerlere saçılmış çöpler ve kırık cam parçaları gibi çevresel anlatım öğeleri, bu mekanların yaşanmışlığını ve şu anki ıssızlığını çok iyi yansıtıyor. Haritaların karmaşık yapısı ve saklanma noktalarının bolluğu, her köşeyi tehlikeli bir pusu noktası haline getirerek oyuncuyu sürekli tetikte olmaya zorluyor Bodycam ile.
Bodycam içerisindeki oyun modlarına baktığımızda ise şu an için klasik ve basit seçeneklerin sunulduğunu görüyoruz ki bu durum oyunun henüz erken aşamada olduğunu hissettiriyor. Takım ölüm maçı gibi modlar, kaosun ve adrenalinin tavan yaptığı anlar sunsa da taktiksel derinlikten ziyade kimin kimi önce göreceğine dayalı bir yapı sergiliyor. İletişimin ve takım oyununun bu modlarda bile önemli olduğunu fark ettim; tek başına hareket eden oyuncuların hayatta kalma şansı bu acımasız ortamda oldukça düşük oluyor. Yine de modların çeşitliliği konusunda ilerleyen dönemlerde daha fazla seçeneğe ihtiyaç duyulacağı çok açık.
Body Bomb modu ise oyunun rekabetçi yönünü biraz daha öne çıkaran ve taktiksel düşünmeyi zorunlu kılan bir yapı sunuyor. Counter-Strike tarzı bir bomba kurma ve imha etme mantığına dayanan bu modda, koordineli hareket etmek zorundasınız. Bir kişi bombayı taşırken diğerlerinin koruma sağlaması ve alan kontrolü yapması gerekiyor ki bu da oyunun potansiyelini ortaya çıkaran en keyifli anları yaşatıyor. Gerilimin en yüksek olduğu bu modda yapılan en ufak bir hatanın telafisi olmuyor ve bu durum her raundu nefes kesen bir deneyime dönüştürüyor.
Performans ve optimizasyon konusu, oyunun en zayıf karnı olarak karşımıza çıkıyor ve bu muhteşem görselliğin bir bedeli olduğunu hatırlatıyor. En güçlü donanımlarda bile zaman zaman yaşanan kare hızı düşüşleri, takılmalar ve kaplama yükleme sorunları zevki baltalayabiliyor. Özellikle çatışmanın en yoğun olduğu anlarda yaşanan performans kayıpları, rekabetçi bir oyunda kabul edilmesi zor durumlar yaratabiliyor. Geliştirici ekibin bu konuda sürekli güncellemeler yayınladığını bilsem de oyunun stabil bir hale gelmesi için daha çok yol kat edilmesi gerektiği aşikar.
Yakın zamanda yayımlanan büyük güncelleme ve özellikle zombiler eklentisi, oyunun çehresini tamamen değiştirerek bambaşka bir deneyim sunuyor. Zombi modu, Bodycam yapıtının zaten var olan ürkütücü atmosferini alıp, saf bir korku oyununa dönüştürmüş durumda ve bu modun oyuna çok yakıştığını söylemeliyim. Karanlık koridorlarda üzerinize koşan zombileri, o sallantılı kamera açısıyla ve sınırlı görüş alanıyla karşılamak gerçekten kalp atışlarınızı hızlandıran bir deneyim. Bu mod, oyunun sadece askeri bir simülasyon değil aynı zamanda potansiyel bir korku klasiği olabileceğinin de sinyallerini veriyor ve her geçen güncelleme ile bu zombi modu da genişliyor.
Zombi güncellemesiyle birlikte gelen yeni köy haritası, korku temasını destekleyen labirent gibi yapısıyla beni en çok etkileyen yeniliklerden biri oldu. Dar koridorlar, aniden açılan kapılar ve tekinsiz odalar, zombi istilasına karşı hayatta kalmaya çalışırken atmosferi mükemmel bir şekilde tamamlıyor. Ayrıca bu güncellemeyle eklenen Crossbow gibi yeni silahlar, vuruş hissiyatındaki toklukla düşmanları durdurma konusunda tatmin edici bir güç sunuyor. Geliştiricilerin sadece kozmetik değil oynanışa etki eden içerikler eklemesi, oyunun geleceği adına umut verici bir adım.
Oyunun arkasındaki ekibin, Reissad Studio adında sadece iki genç geliştiriciden oluştuğunu öğrendiğimde hem şaşırdım hem de takdir ettim. Henüz 18 ve 21 yaşlarındaki bu iki gencin, devasa bütçeli stüdyolara kafa tutan bir görsellik sunması gerçekten inanılmaz bir başarı hikayesi. Ancak bu durum aynı zamanda oyunun neden bazı noktalarda cilasız ve eksik hissettirdiğinin de bir açıklaması niteliğinde. Amatör bir ruhla ama profesyonel bir vizyonla yola çıktıkları belli olan bu ekibin, zamanla tecrübe kazandıkça oyunu çok daha iyi yerlere getirebileceğine dair inancım tam.
Tüm bu övgülere rağmen oyunun şu anki haliyle bir teknoloji demosunu andırdığını ve tam bir oyun deneyimi sunmaktan uzak olduğunu söylemek dürüst bir yaklaşım olacaktır. İlerleme sisteminin eksikliği, karakter özelleştirmelerinin sınırlı oluşu ve uzun vadeli bir motivasyon kaynağının bulunmaması oyuncuları bir süre sonra sıkabilir. Oynanış döngüsü ne kadar etkileyici olsa da içeriğin sığlığı, tekrar oynanabilirliği olumsuz etkileyen en büyük faktör. Dolayısıyla şu an için sadece görsel deneyim ve kısa süreli heyecanlar vaat ettiğini kabullenmek gerekiyor.
Bodycam, benzer türdeki Unrecord gibi oyunlarla kıyaslandığında piyasaya sürülebilmiş olmasıyla bile büyük bir avantaj elde etmiş durumda. İnternette viral olan videolardan sonra insanların beklentisi çok yükselmişti ve oyun bu beklentiyi görsel olarak karşılamayı başarıyor. Ancak mekanik derinlik ve içerik zenginliği konusunda rakiplerinin veya olması gereken standartların gerisinde kaldığı noktalar var. Yine de vücut kamerası türünün öncülerinden biri olarak bu alt türün sınırlarını belirleyen ve diğer geliştiricilere ilham veren bir yapım olarak tarihe geçecektir.
Bodycam, oyunlarda görselliğin geldiği son noktayı görmek isteyen herkesin deneyimlemesi gereken eşsiz bir yapım. Mükemmel olmaktan uzak, teknik sorunlarla boğuşan ve içerik açısından zayıf bir oyun olsa da yaşattığı atmosfer ve gerilim hissi benzersiz. Eğer erken erişim sancılarına katlanabilir ve bu deneysel yolculuğun bir parçası olmak isterseniz pişman olmazsınız, ancak cilalanmış ve eksiksiz bir ürün arıyorsanız biraz daha beklemenizde fayda var. Ben kendi adıma, bu genç ekibin vizyonuna güveniyor ve oyunun gelişimini heyecanla takip etmeye devam ediyorum.





